Diyorum ki bari acıları paylaşalım... Meselâ, Polisevi'ne roketatarlı saldırı gerçekleşti. Kemal Kılıçdaroğlu, bu müessif hadiseden dolayı Emniyet Genel Müdürlüğü'ne "Geçmiş olsun" bile demedi. Hüseyin Çelik bu hatanın altını çizerken haklı. Ama madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, farklı bir kesimi rahatsız eden başka şeyler görüyoruz. Meselâ Tayyip Erdoğan, sık sık konuşmalarında İhvan lideri Muhammed El Bilteci'nin şehit kızı Esma'yı anıyor. Hatta Ülke TV'de çok duygulandı ve gözyaşlarına boğuldu. Buraya kadar her şey normal... Ama geçtiğimiz pazar Kenya'da, Nairobi'de, bir alışveriş merkezine El Kaide saldırı düzenledi. Orada da Hollanda vatandaşı Türk asıllı Elif Yavuz öldü; hamileydi. Karı-koca hayatlarını Afrika'ya adamışlardı. Elif, Clinton Vakfı için çalışıyordu ve fukara bölgelerde sıtma ile AİDS hastalığına karşı mücadele veriyordu. Bill Clinton, onu anarken gözyaşlarına boğuldu. Mezun olduğu Harvard'da da Elif unutulmadı ve hakkında çok güzel sözler sarf edildi. Elif de, Esma gibi gençti. Hayat doluydu; umutları vardı. Acaba, Türkiye'de kimse onun için üzülmedi mi?
Gezi'de hayatını kaybeden gençler muhalif bir eyleme katılmış olsalar dahi, herhalde ölmeyi hak etmiyordu. Ama ülkedeki kutuplaşma yüzünden bazı çevreler onları ötekileştiriyor.
Ne oldu bize? Bir millet, tasada, kıvançta ortaktır. "Senin şehidin, benim şehidim" diye ayrımcılık başladı mı, milleti bir arada tutan dokular yıpranır.
12 Eylül öncesi ülke kamplara ayrılmıştı. Polis, öğretmen, üniversiteler, gençlik... Kahvehaneler bile bölünmüştü. Sonuç hüsran oldu. Şimdi sporda da siyasi kamplaşma başladı. 34. dakikadaki Gezi sloganları tepki doğurdu. Siyaset, taraftarı böldü.
Acaba daha kucaklayıcı bir üslûp, tehlikeli gelişmelerin bertaraf edilmesinde rol oynayabilir mi?