Perşembe akşamı (14 Haziran 2013) Başbakan, sanatçılarla ve Taksim Dayanışma Platformu'nun birkaç temsilcisiyle görüştü; mesele tatlıya bağlandı. Buna rağmen, cumartesi akşamı Gezi Parkı'na ve Taksim'e müdahale oldu. Neden?
1) Başbakanlık Resmi Konutu'na gelenler, parkın ve meydanın boşaltılmasını sağlayamadı. Oysa, iktidarın böyle bir beklentisi vardı. Hüseyin Çelik bu konuda şunları söylüyor: "Bir masaya oturup, konuşup anlaşmaya vardığınız zaman buna uyulur, bunun gereği yapılır... Toplantıya gelen arkadaşlar, eylemlerde hayatını kaybedenler için cuma akşamı anma töreni düzenleyeceklerini belirttiler. Saygı duyarız; tamam dedik. Ondan sonra Gezi Parkı boşaltılacaktı, bu iş bitecekti. Başbakan'a söz vereceksiniz sonra yapmayacaksınız. Ben Türkiye'nin Başbakanı olsam kendimi aldatılmış hissederim. Başbakan da öyle hissetti herhalde."
2) Demek, Başbakan, Taksim Dayanışması'nın meydanın boşaltılması istikametinde karar almasını bekliyordu. Bu gerçekleşmeyince, sabrının taştığını cumartesi günkü Sincan mitinginde belli etti: "Yarın İstanbul'da mitingimiz var, Taksim Meydanı boşaldı boşaldı, boşalmadığı takdirde bu ülkenin güvenlik güçleri orayı boşaltmayı bilir" dedi.
3) Onun bu sözleri, polis müdahalesinin pazar günü gerçekleşeceği izlenimi yarattı. Bu yüzden cumartesi, kızlı erkekli gruplar, hatta çocuklarını yanlarına alan ana babalar, Taksim ve Gezi Parkı'nı doldurdu. Cumartesi gecesi 20.55'te sert bir müdahaleyle karşılaşınca, onlar da kendilerini aldatılmış hissettiler. Üstelik, perşembe akşamı varılan mutabakattan sonra kimse bu ani sertleşmeyi beklemiyor, hadiselerin zamana yayılarak çözüleceğini düşünüyordu.
Diyalog koptu gene kâbus başladı.