Bireyin, tek başına kalsa dahi hoşlanmadığı bir konuya tepki göstermesi, muhatabını kızdırma pahasına eleştirileri yüzüne karşı ifade etmesi, medeni cesaret işaretidir. Bu kabiliyet, bizim toplumumuzda yaygın değil. Ferdi çıkışlardan ziyade, kalabalıklar halinde protestomuzu ortaya koymak kolaylığını tercih ediyoruz. Toplum psikolojisi, süratle kitlelere egemen olabiliyor. Hemen gaza geliyoruz.
Twitter'a da bu zihniyet yansıyor. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde, "sosyalleşme ağı" diye nitelendirilen bu zeminde, bunca öfke, küfür ve hakaret yer almıyor. Sokaklara dökülen kalabalıklarda, öfkesiyle, çelişkileriyle ve yüzeyselliğiyle kısmen Twitter havası hâkim. Hem "Şiddete karşı duralım" diye birbirlerini uyarıyorlar, hem polise taş atıyorlar. Araçları tahrip ediyorlar. AK Parti binasında yangın çıkarıyorlar. Hem şenlik yapılıyor, halay çekiliyor, esprili sloganlar üretiliyor, hem Başbakan'a ağza alınmayacak hakaretler yağdırılıyor. Twitter'da gözlenen hoşgörü noksanı kültür boşluğundan kaynaklanıyor. Maalesef kitap okumaktan ziyade, bilgi Google'dan temin ediliyor. Orada yazan her şey mutlak doğru kabul ediliyor. Mesnetsiz iddialar ciddiye alınıyor. Böylece düşmanlıklar pekişiyor. Derinlik yok, muhakeme yok, empati yok, farklı olana muhabbet yok.
Meydanları değerlendirmeye çalışanlar, işe bizim Twitter âlemindeki davranışları ve sebeplerini irdeleyerek başlasınlar. Bana göre, bireysel tepki gösterme cesaretine sahip olamayanlar, içlerinde biriktirdikleri öfkeyi akıtacak yeni bir mecra buldular: Twitter yerine meydanlar.
Siyasi iktidarın bazı yanlışlarını ve polisin aşırı güç kullanmasını eleştirirken, aynayı biraz da gençliğe tutmak istedim.