Nadi Türkaslan, Abdulvahap Yaren ve Mehmet Tamöz isimli savcılar, Deniz Feneri davasından alınmış ve haklarında soruşturma açılmıştı. Sonradan evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma iddiasıyla Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nde yargılandılar ve sonuçta beraat ettiler. Böylece, haksız yere görevlerinden alındıkları ortaya çıktı. Tabii bir şey daha anlaşıldı. Bütün iddialara rağmen, yargı, önemli ölçüde bağımsız davranabiliyor. Bence, savcıların Deniz Feneri davasından alınmalarında siyasetin rolü vardı. Ama, sonuca ulaşmak için tek bir hamle yetmiyor. Netice itibariyle yanlış, Yargıtay'da düzeltildi.
Aynı bağımsız davranışı, MİT davasında da gördük. Savcı Sadrettin Sarıkaya, Hakan Fidan'ı ifadeye çağırınca kıyamet koptu. Ama, İstanbul 15. Ağır Ceza mMahkemesi'nin bütün savcıları dayanışma içinde kararlarında ısrar ettiler. Sonunda kanun değişikliğiyle süreç engellenebildi.
Yukarıdaki iki örnek, yargının -doğru ya da yanlış- bağımsız davrandığını gösteriyor. Ama, bugün Türkiye'de siyasi nitelikli çok önemli davalar görüldüğü için, neticeden hoşlanmayanlar, bunu siyasi baskıya ya da Cemaat'e bağlıyor. Böylece kendilerini kamuoyu gözünde aklamaya çalışıyor. Balyoz, Ergenekon, Oda TV ve benzeri davalar tamamlandıktan sonra, yargı da bu kadar yoğun bir tartışma konusu olmaktan çıkacaktır.