1897'de Birinci Siyonist Kongre'de Theodor Herzl "Filistin, Yahudi vatanı olacak" dedi. O tarihte Filistin Osmanlı toprağıydı ve bu hedefin gerçekleşmesi uzak bir hayaldi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı Filistin'i terk etmek zorunda kaldı. 1917'de İngiliz Dışişleri Bakanı Belfour, Baron Rotchild'e gönderdiği mektupta, "Filistin'de Yahudi vatanını destekliyoruz" diye yazdı.
Filistin, İngiliz mandası altındayken, çok sayıda Yahudi, Araplardan toprak satın almaya başladı. 1939'da Yahudi nüfus 450 bine çıktı.
Savaş sonrası 1947'de, Birleşmiş Milletler, "Bir Yahudi devleti, bir de Arap devleti kurulsun" kararını verdi. 1948'de İngilizler Filistin'den ayrıldıktan sonra, İsrail devleti resmen ilân edildi. Tabii Araplar böyle bir oldu bittiyi kabul etmediler. Bu arada 700 bin Filistinli vatanlarını terk ederek kaçtı; çoğu zor şartlarda mülteci kamplarında yaşıyordu. İsrail ile Arap devletleri savaştı; Araplar yenik düştü. İsrail'in sınırları daha da genişledi. 1967'de, Suriye, Mısır ve Ürdün'e karşı yürüttüğü savaşta, İsrail bugün hâlâ ihtilâf konusu olan Gazze Şeridi'ni ve Batı Şeria'yı aldı. Birleşmiş Milletler "İsrail eski sınırlarına çekilsin, buna mukabil İsrail devleti tartışma konusu yapılmasın" kararını verdi. Artık Arap ülkeleri İsrail devletini tanıyor ama, İsrail, Birleşmiş Milletler kararını uygulamıyor.
Hüsnü Mübarek'in devrilmesi ve Mısır'da Muhammed Mursi'nin Cumhurbaşkanı olmasıyla bölgede yeni şartlar doğdu. Ama, akan kanı durdurmak maalesef kolay değil. O kadar çok haksızlık yaşandı, o kadar büyük kayıplar verildi ki! Herkes birbirinden alacaklı, herkes birbirine borçlu.
Hikâyedeki gibi... Adamın biri bahçesindeki yılana haftada bir süt verir, karşılığında bir altın alırmış. Bir gün hastalanmış, kendisi yerine oğlunu göndermiş. Oğlan, haris. Altınların tümüne hemen kavuşmayı düşünmüş; yılanı öldürmeye kalkışınca da, hayvan onu boğuvermiş. Ama o sırada can havliyle çocuk yılanın kuyruğunu koparmış. Yaşlı adam bir yandan oğlunun yasını tutuyor, bir yandan da geçim derdi çekiyormuş. Çaresiz kalınca gene yılanı ziyarete gitmiş. Yılan kovuğundan şöyle bir başını çıkarmış ve demiş ki: "Boşuna gayret etme, sende bu evlât acısı, bende de kuyruk acısı oldukça, bir daha aramız düzelmez."
Bir yandan Hamas vuruyor; İsrail misliyle karşılık veriyor. Ve Gazze'de neredeyse kanıksamaya başladığımız o acılı görüntüler. Yaralanan ya da hayatını kaybeden minicik çocuklar; yükselen feryatlar... Topraklarından sökülüp yabancı diyarlarda yaşamaya mahkûm edilen Filistinliler... Bu kadar acılı bir zemin üzerine barışı inşa etmek mümkün mü?