İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, davasını "Çete" isimli bir kitapta anlatıyor. (Boyut Yayınları) Baştan beri Kocaoğlu'nun "çete reisi" gibi gösterilmesine, belediyede mevcut olan doğal hiyerarşinin, örgütteki ast-üst ilişkisi gibi değerlendirilmesine şiddetle karşı çıktım. Bunun iktidara şirin gözükmek isteyenlerin bir çabası olduğunu düşündüm.
Adalete siyaset kılavuzluk ederse, ülke temelinden sarsılır. Boşuna "Adalet mülkün (devletin) temeli" demiyorlar.
İzmir Belediyesi hakkında açılan soruşturmanın zorlamayla, çıkar amaçlı suç örgütü kapsamına alındığı, Özel Yetkili Mahkemelerin yetki sahasına sokmak için, cebir ve tehdit unsurlarının yaratılmaya çalışıldığının farkındaydım. Kocaoğlu'nun Çete isimli kitabında bunun belgesi de mevcut. 9 Nisan 2010'da, yani ilk operasyondan bir yıl önce, Özel Yetkili Savcılık tarafından Emniyet Müdürlüğü'ne bir yazı yazılıp, belediyedeki cebir ve tehdit unsurlarının bulunması isteniyor.
İzmir Belediyesi'nde birkaç kişi yolsuzluk yapmış olabilir. Ama bu kişileri "çete" ve Kocaoğlu'nu da "çete reisi" ilan ederseniz, amacın, adalet değil, CHP'li bir belediyeye baskı uygulamak olduğu izlenimi doğar. Aziz Kocaoğlu, suçlamaların özünü şu şekilde anlatıyor: "İddianamede çıkar elde ettiğimiz, rüşvet aldığımız, birilerine menfaat sağladığımız gibi suçlamalar yok. Bize yöneltilen suçlama, yaptığımız ihale ve alımlarda, Kamu İhale Kanunu'nda belirtilen yöntemleri doğru uygulamamaktan ibaret. Yani bizim pazarlık usulüyle yapmış olduğumuz bir alımın, açık ihale usulü ile yapılması gerektiği, bu nedenle ihaleye fesat karıştırdığımız iddia ediliyor."
Bir şey söyleyeyim mi... Hangi belediyenin üzerine giderseniz, İhale Kanunu kapsamından kaçırılan işler görürsünüz. Ve aynı mantığı yürütürseniz, her belediyeden bir "çete" yaratırsınız.