28 Şubat'tan hesap sorulmasını büyük çoğunluk memnuniyetle karşıladı. Kimileri ise, elmalarla armutları toplayarak kendilerine mazeret üretmeye çalışıyor. "28 Şubat kararlarının altında MGK'ya katılan Başbakan dahil, bakanların da imzası varmış! Demek onlar da bu sorumluluğu paylaşıyorlarmış!" O imzaların baskı neticesi atıldığını görmezden gelmek ahlâka sığıyor mu? O zaman, darbelere muhatap olan ve istifa etmek zorunda kalan hükümetler de darbe işbirlikçisi.
Ayrıca, Gülen Hocaefendi'nin o dönem sarf ettiği bazı sözler, "O da 28 Şubat'ı destekliyordu" iddiasıyla internet ortamında dolaşıyor. Twitter'da bana da sual eyleyenler var. Gülen 29 Mart 1997'de Samanyolu'nda, askerlerin tavrını anlayışla karşıladığını gösteren cümleler sarf etmiş. Önce sözlerini okuyalım: "Darbe hiçbir zaman tam bir çözüm değildir. Darbeciler iyi niyetlidir ama, her darbe tecrübe sahiplerini ve birikimleri heba etmiştir. Ülkemiz kriz içinde; gücü temsil edenler krizi önlemelidir. Burada askeriye muhtıra verdi diye suçlanmak isteniyor. İsteselerdi, bu öyle, bu böyle olacak diyebilirlerdi. Oturup onlarla meseleyi 6 saat mülâhaza etmezlerdi. Demokratik yollarla problemin çözülmesi arzu ettiler."
Gülen, 28 Şubat kararlarının MGK çerçevesinde alınmasını demokratik bir yol olarak değerlendiriyor. O günkü şartlarda böyle konuşmaya kendisini mecbur hissedebilir. Çünkü başlayan cadı avının kurbanlarından biri de oydu. 28 Şubat kararlarında, Cemaat'e yakın kişilerin kurduğu okulların devlete devredilmesi talep ediliyordu. Zaten sonra da kasetler ortaya çıktı. Gülen, "Örgüt lideri" olmaktan yıllarca yargılandı. Can-ı gönülden 28 Şubat'a destek verenlerle, brifinglerde askerleri alkışlayanlarla hiç Gülen kıyaslanabilir mi? Gülen, "meşru müdafaa" halindeydi. "Laiklik tehlikede" deyip, insanları fişleyenler, manşet atıp, yorum yapanlar ise, "cadı avındaydı."