Bugüne kadar sendikalar hep uydurma verilerle faaliyet göstermiş. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, 28 işkolunda 5.4 milyon işçi var ve bunların 3.2 milyonu sendika üyesi. Sendikalaşma oranı ise % 59. Türkİş'in 2.3 milyon, Hak-İş'in 431 bin, DİSK'in 426 bin, bağımsız sendikaların ise 135 bin üyesi mevcut.
Türkiye'deki kanunlar, ülke çapında, belli bir işkolunda ancak % 10 işçiyi temsil eden sendikaların toplu sözleşme yapma yetkisine sahip olacağını belirtiyor. Çalışma Bakanlığı'nın rakamlarına göre, % 10 barajını aşarak toplu sözleşme yetkisine sahip olan 51 sendika var sanılıyordu. Meğer bütün bu rakamlar hayaliymiş!
Artık, Çalışma Bakanlığı'na ait yanlış olduğu anlaşılan verilerden vazgeçiliyor ve Sosyal Güvenlik Kurumu'ndaki (SGK) bilgiler esas alınıyor. Çalışma Bakanlığı (2009'da) "4.5 milyon işçi var" diyordu. SGK'ya göre bu rakam şu anda 11 milyon. Bu durumda, % 10 işkolu barajını % 3'e indirseniz bile, gene birçok sendika yetkisini kaybedecek. Zaten, sendikalı işçi sayısının 3.2 milyon değil, 880 bin olduğu da ortaya çıktı. Bence hükümet, sendikalaşmayı caydıran unsurlara da biraz eğilmeli. Neden bu kadar az sendikalı işçi var? Öte yandan, % 10'un % 3'e düşürülmesi bir anlam ifade etmiyor. Çünkü işçi sayısı çok artmış. Bir örnek vermek gerekirse... Ticaret ve Büro İşkolu'nun, bakanlık verilerine göre 430 bin çalışanı bulunuyordu; dolayısıyla, % 10 oranı, 43 bin sendikalı işçiye tekabül ediyordu. Ama SGK verileri, Ticaret ve Büro işkolundaki işçi sayısının 2 milyon 600 bin olduğunu ortaya koydu. Bu takdirde oran % 3'e düşse bile, sendikanın yetki alabilmesi için bu işkolunda 81 bin üyeye sahip olması gerekecek.
Birçok sendikayı yetkisiz kılacak, örgütsüz bir toplumu, daha da örgütsüz hale getirecek böyle bir gelişmeye "Kimsesizlerin kimi" olduğunu söyleyen Tayyip Erdoğan'ın karşı çıkacağını umuyorum.