Geçtiğimiz hafta idamlar tartışılırken, sanki arada bir benzerlik varmış gibi, 12 Mart müdahalesinden sonra asılan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'a da atıfta bulunuldu. Tabii ki idamlara karşıyız. O genç yaşta, tamamen vatan sevgisiyle hareket ettiğine inandığım delikanlıların hayatlarının bir darağacında sonlandırılması bugün herkesin yüreğini sızlatıyor. Ama bir siyasi kadro ile şiddet eylemine bulaşmış kişileri mukayese edemeyiz. Deniz Gezmiş'in örgütçü ve lider bir yapısı vardı. Öğrenci eylemleri içinde etkili bir şahsiyetti. Üniversite işgali ya da 6. Filo'daki Amerikan askerlerinin denize dökülmesi, diyelim ki kabul edilebilir ve müsamaha ile karşılanması gereken gençlik protestolarından biriydi Daha sonra Filistin'de, gerilla kamplarında eğitildi. Türk Halk Kurtuluş Ordusu'nu (THKO) Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan ile birlikte kurdu. Ankara İş Bankası Emek Şubesi soygununu gerçekleştirdiler. Bilahare 4 ABD'li eri Balgat'taki Tuslog tesislerinden kaçırdılar. (Erler bilahare serbest bırakıldı) Gezmiş, Milli Demokratik Devrim (MDD) çizgisini benimsemişti. Bu görüşün devrimci öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. Masa başından sokaklara çıkarak ve eylem yaparak sosyalist bir devrimin, sivil-asker-aydın işbirliğiyle gerçekleşeceğine inanıyordu. Zaten, Türk Ceza Kanunu'nun 146'ncı maddesinden, rejimi cebren değiştirmeye teşebbüsten yargılandı.
İdama karşı çıkabilirsiniz, "Bu üç genç çok ağır bedel ödedi" diyebilirsiniz. Ama bir siyasi kadronun yargılanmasını, Başbakan, Dışişleri ve Maliye bakanlarının asılmasını, Gezmiş, İnan ve Aslan'ın idamlarıyla karşılaştıramazsınız.
Menderes'in idamıyla Deniz Gezmiş'in idamını mukayese edenler var. Toptancı bir bakış açısı yanlış. O zaman neden sadece Deniz Gezmiş! 12 Eylül'de de pek çok genç asıldı. Siyasi bir kadronun yargılanması, Başbakan, Maliye ve Dışişleri bakanının asılması farklı değerlendirilmesi gereken bir uygulamadır.