Ergenekon'u bir tertip gibi göstermek isteyenler, son günlerde 2 olaya sarıldı. Bunlardan biri teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin "başına gelenler." (!) Çelebi'nin telefonunun rehber bölümüne, polis tarafından, Hizb-ut Tahrir üyelerinin de olduğu 139 telefon numarasının yerleştirildiği ortaya çıktı. Buradan hareketle, diyorlar ki: "Çelebi temiz, kirli olan polis. Çelebi'nin Hizb-ut Tahrir'le bir ilişkisi yok."
Oysa bu münasebeti, mahkemede Çelebi de kabul etti. Ayrıca, Hizb-ut Tahrir üyesi Kurtça Bektaş'la 25 kez, Süleyman Solmaz'la 90 kez görüştüğü polis kayıtlarına geçti. Zaten mahkeme, Çelebi'nin cep telefonundaki numaralara dayanarak bir suçlamada bulunmamıştı. Sadece diğer belge ve bilgilere istinat etmişti.
Ergenekon davasının tutarsızlığını kanıtlamayı arzu edenlerin sarıldıkları bir başka isim, "fuhuş" operasyonunda yakalanan albay İbrahim Sezer... Onun da, hatalı bir ifadeye dayanarak tutuklandığı ileri sürüldü. Halbuki Sezer'in ikametinde bulunan telefon fihristinde, bu ilişkiyi doğrulayan veriler mevcut olduğu gibi, yaptığı çok sayıda telefon görüşmesi, dijital veri ve doküman (200 TSK mensubuna ait özel hayatlarıyla ilgili video görüntüleri, fotoğraflar, mail vs.) örgütle bağlantısının delillerini oluşturuyordu.
Maalesef medyamızın bazı kalemleri, ağır suçlara bulaşmış kişileri suçsuz gösterebilmek için adeta birbiriyle yarışıyor.