Kemal Kılıçdaroğlu, "AK Parti-Hizbullah" işbirliğinden söz etti; Tayyip Erdoğan da, bu iddiaya çok sert karşılık verdi. Siyasi partiler arasındaki böylesine mesnetsiz suçlamalar bir işe yaramadığı gibi, aksine, söz konusu örgütün gerçek kimliğini anlamak da zorlaşıyor. İhaleyi AK Parti'ye çıkarıyorsunuz, hakikatlere gözünüzü yumuyorsunuz. Hizbullah nasıl doğdu? Niçin teröre başvurdu? Ve bugün hangi çizgiyi benimsiyor?
Hizbullah, lider konumunda bulunan Hüseyin Velioğlu'nun örgüt evinde basılıp, öldürülmesinden sonra (17 Ocak 2000), şiddetten uzaklaştı. Mustazaf-Der gibi dernekler aracılığıyla faaliyetini sürdürüyor; bu kapsamda, yoksullara yardım, okuma salonları açma gibi çalışmaları var. Acaba, aynı yolda devam eder mi? Yoksa eskisi gibi şiddete mi sapar? Ya da gene kendini kullandırır mı? İzleyip göreceğiz.
Geçmiş yıllara döndüğümüz takdirde: 1979-80'de, çeşitli illerimizde dini yayınların satıldığı kitabevlerinde, dindar kişiler bir araya gelip, fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Fidan Güngör ve Hüseyin Velioğlu Diyarbakır ilindeki Vahdet kitabevinde toplanan grubun içindeydi. Daha sonra Fidan Güngör, Menzil kitabevini kurdu ve Vahdet çevresinden koptu. Hüseyin Velioğlu da, İlim kitabevini kurdu. Fidan Güngör, Velioğlu'na göre daha derin bir dini bilgiye sahipti; şiddeti onaylamıyordu. Hüseyin Velioğlu önderliğindeki İlim grubu ise, PKK'ya karşı kendilerini savunmaları gerektiğini ileri sürerek, silâhlı mücadeleye başladılar. Bu noktada Hizbullah ile devletin menfaatleri örtüştü. Hüseyin Velioğlu ve arkadaşları hiçbir zaman güvenlik güçlerine silâh çekmediler; PKK'yı hedef aldılar. 17 Ocak 2000'de, Velioğlu'nun Beykoz'daki evi güvenlik kuvvetleri tarafından basıldı; Hizbullah lideri öldürüldü. Bu olaydan sonra, çok kısa bir süre içinde örgüt evleri tesbit edildi, Hizbullah militanları yakalandı. Sanıklar mahkemeye sevk edildi; 10 yıldır yargılanıyorlar. Herhalde Kılıçdaroğlu, Hizbullahçıların salıverilmesinden yola çıkarak, AK Parti'yi sorumlu tutuyor ve bu sebebten dolayı böyle bir işbirliğine işaret ediyor. Geçmişte, devlet, Hizbullah'a göz yummuştu. Ama bugün için, AK Parti ile irtibattan söz etmek insafsızlık. Yargıtay, öncelik tanımak suretiyle pekalâ Hizbullah dosyalarını sonuçlandırabilirdi.
Sonuçlandırmadığı için, Yüksek Yargı açısından "bir koruma ya da kollama" söz konusu olabilir mi?
Bence ortada, sadece büyük bir ihmal var; o kadar.