Pazar günü Emre Kınay ve Ahu Türkpençe'nin oynadığı "Sondan Sonra" isimli bir tiyatro oyununu seyrettim. Eserde, "korku" üzerine kurulan baskı ve hâkimiyet çok güzel anlatılıyordu. Erkek, sevdiği kızı, "Atom bombası patlatıldığı" yalanıyla bir sığınağa kapatıyor ve onu, zaman içinde kendisine tâbi kılıyordu. Kızın direnci git gide azalıyor ve sonunda teslim oluyordu.
"Korku" ve "baskı" birbirinden ayrılmaz ikizler gibidir. Tehdit algısı, baskıyı meşrulaştırır.
***
Bu hafta sonu, 1970'li yılların sonunda TRT'de katıldığım
"terör" konulu bir açık oturumu DVD arşivimden çıkarıp seyrettim. Tabii şartlar bugünkünden çok farklı:
Soğuk savaşla bölünmüş bir dünya, NATO'nun kanat ülkesi Türkiye... İstikrarsız hükûmetler birbirini takip ederken tırmanan terör eylemleri, suikastlar...
Uğur Mumcu ve Oktay Ekşi'nin katıldığı o açık oturum 1978 tarihini taşıyor. O yıl, 400'ü aşkın insan öldürülmüş. PKK gibi, sadece bir bölgeye ilişkin şiddet söz konusu değil. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, büyük kentler kan gölüne dönmüş. İşte, öyle bir ortamda ben,
"Anayasada da yeri olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulsun, olayların üzerine sert tedbirlerle gidilsin; gerekirse, sıkıyönetim ilân edilsin" diyorum. İdeolojilerin, terörü beslediğini, şiddete başvuran örgütlerin faşist, ya da komünist (Marksist) düşüncelere dayandığını vurguluyorum. Uğur Mumcu,
"Bilimsel sosyalizm" in anarşiyi reddettiğini hatırlatıyor.
"Türk Ceza Kanunu'nda 141, 142, 163'üncü maddeler kalksın, çözüm daha fazla özgürlük" şeklinde konuşuyor. Mumcu'nun bilimsel sosyalizmi övmesine karşı çıkıyorum:
"Bir ideolojiye bilim derseniz, onun dışında hiçbir doğru olamaz anlamı çıkar ki, bu totalitarizme götürür" diyorum. Demokrasiyi şöyle tarif ediyorum:
"Demokrasi, otorite ve özgürlük arasında bir denge rejimidir. Bugün denge, otorite aleyhine bozulmuştur; devlet zaaf içindedir ve özgürlüklerin suiistimali anarşiye yol açmıştır."
***
Soğuk savaş, Sovyetler Birliği'nin parçalanması,
"bilimsel sosyalizmin" iflasıyla sona erdi. Ama, tehdit,
bir başka cisme büründü:
Siyasal İslâm ve
irtica tehlikesi. 11 Eylül 2001'de İkiz Kulelere saldırı, dünyada
"İslâmofobi"nin güçlenmesine yol açtı. Türkiye'de zaten öteden beri
"laiklik elden gitti gidiyor" kaygısı mevcuttu. 1996'da Refah Partisi'nin iktidara gelmesi ve ardından 28 Şubat'la birlikte korkular derinleşti; endişeler arttı. AK Parti'nin tek başına iktidar olması tuz biber ekti. Ama bugün çok daha donanımlıyız. Pek çoğumuz, tehdit abartılmak suretiyle, kasıtlı olarak böyle bir kuşku ve korku ortamının yaratıldığını anlamış bulunuyoruz. Hâlâ anlamayanlara, Emre Kınay'ın ve Ahu Türkpençe'nin oynadığı
"Sondan Sonra" isimli tiyatro oyununu tavsiye ederim.