Referandum tartışması, "12 Eylül'e evet mi, hayır mı?" zeminine kaydırıldığı için, darbeyle yatıp, darbeyle kalkıyoruz. Bunun hayırlı gelişmeleri de oluyor. Meselâ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "AKP 12 Eylül'le hesaplaşacaksa, darbe gerekçesi 35. maddeyi kaldırsın" dedi.
Aslında 35. madde, askerin istediği zaman siyasete müdahalesine imkân vermez. Aksini düşünmek, zaten bir demokraside mümkün değil. Bununla beraber, Kemal Kılıçdaroğlu haklı. Her müdahale sonrası, "35. maddenin bize verdiği görev icabı, cumhuriyeti koruduk kolladık" mealinde sözler işittik. Hatta hazırlanan andıçlarda ya da psikolojik harekât notlarında, laiklik ve bölücülük tehdidini bertaraf etmek üzere, kişilerin hedef alınması da, hep bu "cumhuriyeti koruma kollama" duygusundan kaynaklanıyordu.
Şimdi AK Parti'ye düşen görev, süratle 35. maddeyi değiştirmektir. Bu bir anayasa değişikliği değil. Sadece, Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun bir maddesi. "Bugüne kadar niçin dokunulmadı?" sorusuna, "Uzlaşma yoktu" diyenler de haklı. Gerçi, bir kanun söz konusu olduğundan, AK Parti, bu işi tek başına başarabilirdi. Ama ortam hazır değilse, öyle bir kıyamet kopardı ki, attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değmezdi. Tıpkı Ergenekon davalarındaki gibi, askeri zaafa düşürerek laiklik ilkesinin korumasını engellemek üzere AK Parti'nin 35. maddeyi kaldırdığı söylenirdi. İnisiyatifin CHP'den gelmesi iyi oldu. Çünkü bu değişikliğe muhalefet edecek anlamlı bir çoğunluk kalmadı.