Türkiye, dünyanın merkezlerinden biri haline geldi. Bu iddiayı, sadece dün İstanbul'da toplanan Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı'na ve bu vesileyle ülkemize gelen Putin, Aliyev, Mahmut Abbas, Ahmedinecad gibi önemli konuklara dayanarak söylemiyorum. Türkiye, G-20 ülkeleri arasında 16'ncı sıraya yükseldi; Ortadoğu'da etkisi gözle görülür biçimde arttı; komşularıyla siyasi ilişkilerinin yanı sıra, ticaretini de büyük ölçüde geliştirdi. Bir yandan ABD ve AB'ye yakın, öte yandan Türk Cumhuriyetleriyle, Rusya'yla, Afrika ülkeleri ve Güney Amerika ülkeleriyle münasebetleri var. Sorunlara artık sırtını dönmüyor ya da birilerinin peşine takılıp, yolunu çizmiyor. Bizzat risk alarak çözüm üretmeye çalışıyor. En çarpıcı iki örnek: Brezilya'yla birlikte İran'ın zenginleştirilmiş uranyumunun takasının sağlanması ve Erdoğan'ın, Ortadoğu'da barış için İsrail'e pres yapması.
Kimine göre, Türkiye'de eksen kayıyor. Bu fikri paylaşmıyorum. Türkiye, bölgenin güçlü ülkesi konumunda ihtilâfları çözmeye çabalarken, Batı'yla ilişkileri korumasının öneminin farkında. Demokratik laik bir devlet. Aynı zamanda, zenginleşiyor; bölgede barışı ve dostane ilişkileri savunuyor; adaletsizliklere karşı çıkıyor.
Hayır, eksen değiştirme yok. Sadece, Türkiye gücünü fark ediyor.