Yargıtay'da boş olan 34 üyelik için hükûmet ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) arasında ihtilâf çıktığı gazetelere yansıdı. Eskiden, YÖK ile AK Parti iktidarı da sık sık anlaşmazlığa düşerdi. Ama şimdi, bir sorun kalmadı. Ne demek istediğimi biraz daha açayım: Sözüm ona, "tarafsız" olarak düşünülen çok sayıda kurum, maalesef, bu özelliklerini muhafaza edemeyip, "taraf tutmaya" başladılar. Çünkü bir kurumun tarafsız davranması, üyelerinin böyle bir özellik taşımasıyla ancak mümkün. Oysa Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu kutuplaşma ortamında, dengeler her zaman muhafaza edilemiyor. Bilhassa, Yüksek Yargıda ve bazı kurumlarda, AK Parti iktidarına karşı kemikleşme göze çarpıyor. Kemal Gürüz ya da Erdoğan Teziç başkanlığındaki bir YÖK ile Yusuf Ziya Özcan başkanlığındaki YÖK birbirinden ne kadar farklı! Bugün, "YÖK üyeleri ya da Özcan taraf tutuyor" denilirse, bunun cevabı, "Daha öncekiler de, ısrarla farklı bir tarafı tutuyorlardı" olur.
Öyleyse ne yapmalı?
Üniversitelerde daha özerk bir yapı oluşturmalı ve YÖK üyelerini cumhurbaşkanının ataması engellenmeli; en azından, YÖK, daha ziyade idari konularda etkili olurken, rektör seçiminde ve müfredat tesbitinde üniversitelere yetki tanınmalı. Hem rektör seçiminde nihai kararı cumhurbaşkanına bırakmışız, hem de "Niçin üniversite seçiminde birinci gelen atanmıyor" diye mesele yapıyoruz. Aslında üniversitede birinci geleni, YÖK de zaman zaman liste dışı bırakabiliyor ya da ikinci veya üçüncü sıraya indiriyor. Çözüm, dediğimiz gibi, bu yetkinin üniversitelere tamamen terk edilmesi.