Geçenlerde Reha Muhtar'ın CNN Türk'teki programında, emekli Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, "Gidişatı beğenmiyoruz, laik cumhuriyet tehdit altında, bir şeyler yapmalıyız" diye askerlerin konuşmasının suç sayılmayacağını, çünkü Türk Silâhlı Kuvvetler İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin, orduya "cumhuriyeti koruma kollama" görevi verdiğini söyledi. Bu durumda, askerle birlikte, gazetecilerin, "ülkeyi kurtarmalıyız" biçimindeki sohbeti de hukuki sonuçlar doğurmayacak. Hatta darbeyi savunmayı, düşünce hürriyeti kapsamında görenler bile var.
Türk Ceza Kanunu'nda, 214'üncü madde, suç işlemeye tahriki cezalandırıyor. Siz, Jandarma Genel Komutanı'yla bir araya gelip, "Darbe yapmalısınız, Hilmi Özkök buna karşı çıkarsa, onu da devirmelisiniz" diye tavsiyede bulunursanız, en hafifinden bu maddeye göre suç işlemiş oluyorsunuz. 214'üncü maddenin gerekçesi şöyle: "Suç işlemek için tahrik, suça hazırlık hareketi niteliğindedir. Bu tür fiillerin, kamu barışı açısından ifade ettiği tehlike nedeniyle, zararlı neticenin doğmasını beklemeden, ceza yaptırımı altına alınması gerekmiştir."
Burada, soyut tehlike suçu söz konusudur. Cezalandırma için tehlikenin gerçekleşmesi beklenmez.
Programda, Vural Savaş'ın karşısında emekli askeri hâkim Ümit Kardaş'ın bulunması, yanlışların düzeltilmesine fırsat verdi. Kardaş, hem cumhuriyeti koruma kollama maddesine bir açıklık getirdi, hem de, soyut tehlike suçlarından söz etti: "Türk Ceza Kanunu'nun 309, 311 ve 312. maddelerinde soyut tehlike suçu düzenlenmiştir. Cebir ve şiddet kullanılarak, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya ya da TBMM'nin görevini yapmasını engellemeye veya hükûmeti ortadan kaldırmaya, görevini yapmasını engellemeye TEŞEBBÜS edenler, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılırlar. Türk Ceza Kanunu, teşebbüs halindeyken tehlikeyi önlemeyi amaçlamıştır. Zaten darbe fiilen gerçekleştiğinde, kendi hukukunu da yaratacak ve şahısları yargılamak imkânsız hale gelecektir."
Askerler, demokratik düzene karşı eylem için zemin yoklamaya başladıkları andan itibaren, suç işliyorlar. Onlarla beraber toplantı yapıp, görüş alışverişinde bulunan siviller de, o suça iştirak ediyor. Bugüne kadar, maalesef, Vural Savaş kafasıyla hareket edildi. Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin cumhuriyeti koruma ve kollama hakkının mevcut olduğu düşüncesi benimsendi. "Bu bir anayasal hak" diyenler bile çıktı. Kimileri de, "O zaman İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi değiştirilsin ve darbe yapılmasın" diye, kendilerince "orta yol" aradı. Halbuki hiçbir demokratik ülkede, darbenin yasal dayanağı yoktur.
Cumhuriyet ya da ülke tehdit altındaysa, asker, sıkıyönetim ve olağanüstü hal ilânında da gördüğümüz gibi, parlamento tarafından göreve çağrılır. Bunun haricinde, "Haydi ne duruyorsunuz, müdahale etseniz ya" diye askere "gaz!" vermek de, askerlerin, bırakınız fiilen, sözlü beyanlarla dahisiyasete müdahalesi de suçtur.