Ergenekoncuların ve genelde ulusalcıların bir tezi vardı. ABD, Türkiye'nin rejiminin "ılımlı İslâm'a" dönüşmesinin, "Malezyalaşmasının" yolunu açıyordu. Başta Tayyip Erdoğan olmak üzere, AK Partili yetkililer, "ılımlı İslâm" diye bir kavramın kabul edilemeyeceğini defalarca vurguladılar. Ama, bizimkiler, bir türlü bu korkuyu üzerinden atamadı. Kimi, samimiyetle korktu, kimi, toplumu endişelendirmek amacıyla kasten bu propagandayı yaptı. Gerçi ABD yönetimi "ılımlı İslâm" tabirini kullandı ama, anlatmak istedikleri, "Batı'ya düşmanlık gütmeyen, radikal olmayan, teröre bulaşmayan" İslâmi duruştu. Yoksa hiç kimse, "Ne ABD, ne AK Parti", Türkiye'deki laik rejimi değiştirmek fikrinde değildi. Hal böyleydi ama, gene bizim basın mensuplarımız sordu: "Türkiye'yi ılımlı İslâm ülkesi olarak mı değerlendiriyorsunuz?"
Hillary Clinton, dersini iyi çalışmamış olsa, böyle bir tanımın, ucundan kenarından çekiştirileceğini bilmese, "Müslüman ama radikal değil" anlamında, "ılımlı İslâm" sözünü kullanırdı. Çok şükür böyle bir hataya düşmedi. Biz de, geveze ağızların üreteceği tezvirattan ve suni bir gerginlikten kurtulmuş olduk.