Bu ne kötü bir sorudur! Mekke'nin fethi özdür, esastır, ruhumuzdan gelendir. Putperestliğin temellerinin yıkıldığı en şerefli askeri harekattır. Ruh harekatıdır. Aynı zamanda Peygamberlik görevinin zirve hadisesidir. Böyle bir iman projesinin, alternatifi olabilir mi? Böyle bir soruya sebep olmak da başlı başına sıkıntıdır.
Ortalıkta gördüğümüz şekliyle yılbaşını kutlamak ise; bizden olmayan, İslam'a ve geleneğimize yabancı bir çok unsurun bir araya gelmesiyle oluşmuş bir yozlaşmanın sonucudur. Batının, kültürünü bir paket halinde bize servis etmesidir. İçinde noel baba, viski, hindi kızartması, çam ağaçlarının süslenmesi gibi yığınla yabancı detay var.
Pazar gecesi İstanbul'daydım. Geceleyin Sarıyer'e doğru giderken villaların bahçelerine konulan devasa çam ağaçlarını, noel baba süslerini görmem mümkün oldu. Bir kesim insanımız; bu kutlamaları içselleştirmiş. Belki batılıya benzemek niyetiyle yapmıyordur ama, neticede kendini böyle bir ortamda buluyor.
Nitekim; Nişantaşı ve Taksim'deki görüntüler ve hatta ekrandaki özel programlar bu kutlamanın yerleştiğini gösteriyor. Elbette herhangi bir kötü niyeti olmadan, sadece bu gecede bir şeyler yapmaya çabalayan insanlar az değildir. Bu geniş halk kitlesini, bu işi tasarlayarak yapanlarla bir tutmamak lazım. Peki ne yapmalı. En yukarıdaki soruyu yineleyerek sorayım; Mekke'nin fethi mi, yılbaşı mı? Bence sorulabilecek en kötü ve en zararlı sorudur bu; Mekke'nin fethi, yılbaşına alternatif mi? Böyle bir şey olabilir mi! Böyle bir anlayış ayrışmayı, derinleşmeyi, farklılaşmayı körüklemez mi? 1383 sene önce dünyanın kaderini değiştiren bu şerefli olay, herhangi bir şeye alternatif olmaz, başka şeyler ona alternatif olmaya çabalayabilir ancak.
Bence bu soru, kötü bir sorudur. Bu oyuna gelmeyiniz. Çünkü bu ayrışma, Mekke'nin fethini kutlayanları Müslüman; yılbaşını kutlayanları gayri Müslim gibi görecek bir yanlışlığın kapısını aralar. İşte bu keskin çizgi, yıllarcadır yıkmaya çabaladığımız daralmayı, İslam'ı dar alana mahkum etmeyi, İslam'dan uzaklaştırmayı getirir. Mekke'nin fethi gibi ulvi bir hadiseyi sadece bir kesim insanımızın kutladığı bir noktaya taşırız.
Halbuki Mekke'nin fethi, yılbaşını kutlayan geniş halk kitlelerinin de fethidir. Eğer Müslüman iseler bu böyledir. Onların da peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.v.)'in en büyük fethidir. Kabe'yi kazanmasıdır. Putperestliği, paganlığı toprağa gömmesidir. O halde bu insanları başka yerlere itecek yorum ve görüntülerden uzak duralım..
O halde ne yapalım
İnsanımızın büyük kısmı Mekke'nin fethini bilir ama, bunun yılbaşına denk geldiğini bilmez. Bunu hatırlamalı ve yılbaşındaki kutlamaların içindeki bir çok unsurun bize yakışmadığı, yabancı kültürlerin sinsi bir yozlaştırması olduğu anlatılmalı. Ama zararlı ve faydasız bir restleşmeyi, ayrıştırmayı alternatif mantığını dışlayarak bu yapılmalı. Çünkü yılbaşını kutlayan insanların çoğu, dine aykırı olan şeyleri yapayım da rahatlayayım diye bunu yapmıyor. Belki insanlar yaptığının ne anlama geldiğini bile bilmiyor. Onları kaybetmeye hiç , ama hiç hakkımız yok. Bu hassasiyete önem vermeyen ve kendisini Hz. Nuh'un gemisinde , insanları ise tufanda zanneden insanlara ise söyleyebilecek bir şeyim olamaz. Allah yollarını açık etsin!
Önümüzdeki yıl Mekke'nin fethi; daha yaygın, herkesi kuşatan, kitleselleşmiş, herkesi kucaklayan bir tarzda ve ama alternatiflik mantığından kurtarılarak sunulmalıdır. Bu konuda Diyanet mutlaka inisiyatif almalıdır.
***
2013'ün manevi takvimi
Ömrümüz olursa bir yıl içinde önümüzde 365 günümüz var. Peki bu yıl içinde kendimize bir takvim belirledik mi? Bu yıl neler yapalım. Faydalı olan ne tür kararlar verelim. Dilerseniz beraberce düşünelim.
1- Kuranı Kerim okuyalım : Güvenilir bir meal almakla bu işe başlayalım. Hem Kuranı Kerim okuyalım ve hem de mealine bakalım. Tıkandığımız yerde güvenilir bir tefsire başvurabiliriz. Günde iki sahife okursak, bir yılda Kuranı Kerimi hatmetmiş oluruz.
2- Hadis okuyalım : Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadisleriyle bağımız devam etmeli. Mesela; İmam Nevevi'nin Riyazu's Salihin adlı eseriyle bu işe başlayabiliriz. Peygamberimiz (s.a.v.)'i merkeze alıp davranışlarımızı O'na göre düzenlemeliyiz.
3- Namaza başlayalım : Biliyorum, belki bir bayram namazına bile gitmeyeniniz vardır. Olsun, nereden başlarsak kârdır. Önemlidir. Önemli olan yanlışın farkına varıp karar vermektir. Beş vakit namaz her Müslüman a farzdır. Zaman geçmeden namaz kararı almamız lazım. Tabii sözüm henüz başlamamış olanlara.
4- Umre ziyareti düşünelim : Hac ziyareti zor. Çünkü sırada bekleyen çok insan var. Ancak umre kolay. Aslında maddi imkânı olan sık sık Mekke ve Medine'yi ziyaret edip kendini yenilemelidir. Bunun için yaşlanmayı beklemeyin. Umreden döndükten sonra şu şekilde yaşayamam diye düşünmekten de vazgeçiniz. Bu şeytanın verdiği bir vesvesedir. Hele bir gidin bakalım. Sonrasını Rabbinize bırakın.
5- Günlük dualar edinelim : Her gün için kendimize dualar edinelim. Sabah, akşam duaları, günlük zikirler edinip bunları küçük bir kağıda yazalım. Ve sık sık okuyalım. Dua Müslüman'ın en büyük koruyucusudur, zırhıdır.
6- Eşimizle daha çok ilgilenelim : Belki farkında değilsiniz ama eşinizi ihmal ediyorsunuz. Kendinizi işinize öylesine kaptırmışsınız ki, etrafınızı dahi göremiyorsunuz. Gül gibi eşinize bakmıyorsunuz bile. Bir- iki güzel cümleyi bile çok görüyorsunuz. Bu yıl evlilik yıldönümünü belki ufak ama değeri yüksek bir hediyeyle hatırlamanız iyi olmaz mı?
7- Çocuklarımızla ilgilenelim : Çocuklarımızla kardeş, arkadaş gibi olmalıyız. Çocuklarımız değişiyor. Çünkü insanlar değişiyor. Çağımız iletişim, internet çağı. Çocuklarımız yanlış işlere yönelebilir. Sizin sert tavrınız onları sizden uzaklaştırır. Onlarla arkadaş gibi iletişim kurunuz.
8- Her gece muhasebe yapalım : Hayatınızın muhasebesi için kandil gecelerini veya ramazanı beklemeyin. Aslında her gece yatağa çekilince bu tür bir muhasebe yapmalıyız. Hz. Ömer'in dediği gibi; "Allah hesaba çekmeden siz kendinizi hesaba çekiniz."
9- Fakiri - Muhtacı görelim : Elbette görüyorsunuzdur. Ama daha çok görün. Onları daha çok ziyaret ediniz. Sadece etrafınızdakini değil, uzaktakini de görün.
10- Selamı yayalım : Sadece tanıdıklarımıza değil, herkese Allah'ın selamını yayalım. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Medine'de söylediği ilk emirdir. Selamı yayın, aç doyurun, herkes uyurken namaz kılın.
***
Medine'de bir Allah dostu
Geçen senelerde vefat etti. Buharalıydı. Soyu dolaylı olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)'e dayanıyordu. Kendisini gördüğümde 100 yaşını aşmıştı. 30-40 kiloydu. Adı : Zekeriya Ensari'ydi. Medine'ye giden bütün Türklerin ve Müslümanların uğrağıydı. Evinde sürekli yemek pişerdi. Çorbası hiç eksik olmazdı. Evi bir bayram yeri gibiydi. O, ufak minderinde gelen-gidenlerden habersiz gibi daimi bir istiğrak "manevi sarhoşluk" halindeydi. Başı sürekli önündeydi. Kulakları az duyardı. İki büklümdü. Gerçek dünyayla hiçbir ilgisi yoktu. Sanki vücudu orada, ruhu uzaklardaydı.
70 yıldır Medine'den hiç çıkmamıştı. Başka yerde ölürüm de cenazem Hz. Peygamber (s.a.v.)'den uzak bir yere gömülür diye korkuyordu.. Medine'nin bir parçası gibiydi. Bereket olarak anılırdı. Hali garipti. Sanki Hz. Resul'ün (s.a.v.) oradan gelmiş ve Medine'ye konmuştu. Medine'de onu tanımayan yoktu.
Hac mevsiminde yanına gitmiştim. Yanımda kardeşim vardı. Son derece değerli olan Siirtli bir hocaefendi de oradaydı. Zekeriya el Ensari nin elini öptüm. Dua istedim. Siirtli Hocaefendi isteğimizi yüksek sesle kulağına söyledi. Gözlerini açtı. Kaşları gözlerini örtüyordu. Bana baktı. Gülümsedi ve sonra fısıldadı. Anlamak için ağzına doğru eğildim. Şöyle dedi: Ba'de umrin tavilin, cenbe ebikum" " Uzun bir ömürden sonra babanızın yanına gömülürsün inşallah" Evet, aynen böyle dedi. Benim en büyük arzumun bir gün Medine'de babamın yakınına gömülmek olduğunu elbette bilemezdi..Medine mescidinde yıllanmış bu takva abidesi.
Sonra yeniden iç alemine döndü. Yüzü göğsünde kayboldu. Sanki bir an için ruhu vücuduna geri dönüyor, söyleyeceğini söylüyor, sonra tekrar Hz. Resulullah (s.a.v.)'in huzuruna gidiyordu.
Beni tanımıyordu, kimseyi tanımıyordu. Onun aleminde hiç kimse yoktu. Kendisi dahi yoktu. Çünkü o, hiç orada değildi. Benim Medine Havaalanı'nda vefat etmiş olup , Medine'de gömülü olan eski İzmir müftüsü, Diyanette fetva komisyon başkanı olan Haydar Hatipoğlu Hocanın oğlu olduğumu elbette bilmiyordu. Babam şu an Medine'de Baki'de gömülü. Hz. Osman'a ve ehli beyte yakın bir yerde. Zekeriya Hocanın bunların hiçbirini bilmesi mümkün değildi. Değildi, çünkü onun hayatında bu bilgilerle ilgili bir şey yoktu.O bu dünyaya ait değildi ki..
Başını kaldırıp bana baktığında, bilmediği her şeyi bilip yüzüme söyledi: " Uzun bir ömürden sonra babanın yanına gömülürsün" dedi.
Duası kabul olur inşallah..
Zekeriya Ensari vefat etti.. Şimdi Medine'de, Baki Mezarlığı'nda dirileceği günü bekliyor.