Emekli Orman Mühendisi Hüseyin Çelikel'in Cihangir'den Fındıklı'ya inen merdivenleri gökkuşağı renklerine boyması ilginç bir tartışmayı beraberinde getirdi.
Çelikel'in açıklamalarından amacın iç karartan görüntüdeki merdivenleri "renklendirmek" mi yoksa gökkuşağı ile sembolize edilen kavram ve hareketlere atıfta bulunmak mı olduğu anlaşılamıyor. Ama onunkini takiben değişik şehirlerde gerçekleştirilen boyama faaliyetlerinde hem mesajlar verildiği ve hem de mahalle, semt ve şehir sakinlerinin "kamusal alanlar"ı sahiplenme girişiminde bulunduğu gözlendi.
Sevindirici olan belediye yönetimleri ve siyasetin bu girişimlere "yasakçı" ve kamusal alan üzerinde tekel yaratıcı cevaplar vermeyerek bu sahaların nasıl düzenleneceği konusunda yatay katılımı kabullenmiş olmalarıdır. Burada merdiven boyama ve duvar resimleri aracılığıyla verilen toplumsal mesajların siyasîleştirilmemesinin (örneğin, gökkuşağı=barış=solculuk ya da yatay katılım girişimi=siyasî muhalefet gibi) ne denli önemli olduğunun da altı çizilmelidir.
Bu hem daha çoğulcu, katılımcı bir topluma dönüşme, hem de vatandaşlık, şehirlilik ve kamusala sahip çıkma ve paylaşma bilincinin kökleşmesi açısından olumlu bir gelişme olduğu gibi global düzeydeki eğilimlerle de uyumludur.
Örneğin geçtiğimiz mayıs ayında Wisconsin eyâletinde belirli kurallara uymak şartıyla mahallelilerin kaldırımları boyamalarına izin veren bir kanun tasarısı kabul edilmiştir.
Duvarları neden boyamadık?
Ciddî bir duvar boyama sanatı (mural art) geleneği ve bunun siyasî ve toplumsal mesajlar verilmesi alanında kullanılması tecrübesi bulunmayan toplumumuzda bu alanlarda son yıllarda ciddî atılımlar gerçekleşmektedir.
Örneğin geçen yıl başlatılarak uluslararası sanatçıların da yardımıyla İstanbul Yeldeğirmeni merkezli bir duvar boyama/sokak sanatı faaliyetini ortaya koyan Mural-Ist çarpıcı tasarım ve mesajları gündeme getirmiştir.
Bu gelişmeler, Türkiye'de aşağıdan yukarıya önemli bir dönüşümün gerçekleştirilmeye çalışıldığını da ortaya koymaktadır.
Duvar boyamanın uzun süre çöp dökenlere hangi sıfatların yakışacağını vurgulayan yazılarla, parti ve örgüt adı kısaltmaları çiziktirmenin ötesine gitmediği, hip-hop graffiti trendini uzun süre sonra ve silik şekilde taklit eden, Judy Baca'nın The World Wall: A Vision of the Future Without Fear (Dünya Duvarı: Bir Korkusuz Gelecek Tahayyülü) benzeri uluslararası katılımla gerçekleştiren projelere fazla ilgi göstermeyen bir toplumda bunun ne denli önemli olduğu ortadadır.
Burada Türkiye'de neden bu tür sanata ilgi gösterilmemiş olduğu sorusunun cevaplandırılması gerekmektedir.
Batı sanatını yeni ulus-devlete taşıma konusunda üstün gayretler ortaya koyan Erken Cumhuriyet idaresi, 1920'lerin sonundan itibaren ciddî bir ivme kazanan renkli duvar boyama sanatı tasarımlarına ilgi duymamıştır.
Halbuki Meksika'da görüldüğü gibi mural sanat, devrim yaptığını düşünen rejimlerin elinde ciddî bir propaganda aleti, Octavio Paz'ın vurguladığı gibi bir "resmî ideoloji aracı" haline dönüşebiliyordu.
Bunlar "devrimci" olmayan toplumlarda da benzer amaçlarla kullanabiliyordu.
Örneğin, Büyük İktisadî Buhran döneminde Amerika'da Franklin Roosevelt'in onayıyla büyük şehirlerde kamusal alanlara Amerikalıların toplum ve devletlerine güvenerek ve değerlerine sahip çıkarak kötü günleri arkada bırakacakları mesajını veren binin üzerinde renkli duvar resmi yaptırılmıştı, ki bunların büyük çoğunluğu halen muhafaza edilmektedir.
Buna karşın Türkiye'de benzer propaganda için dahi renkli duvar resimleri yerine gri tonlarının egemen olduğu heykeller, kamu binalarına iliştirilen vecizeler ve afişler kullanılmıştır. Neden bu tercihin yapıldığı sanat tarihi uzmanlarının değerlendirebilecekleri bir konudur. Ancak grinin egemen olduğu söz konusu propagandanın her türlü çoğulculuğa karşı çıkan resmî ideolojiye en uygun renk olduğu şüphesizdir.
Kamusal alan üzerinde yarattığı tekelle onu yurttaşlara kapatan bu ideoloji, "kimlik"ten "tarih"e, "sanat"dan "kültür"e ulaşan alanlarda, fırça ucuyla vurulacak farklı bir renge değil, grinin resmiyet kazananı dışındaki tonlarına dahi izin vermemiştir.
Talebe üniformasından ders kitabına, bayram kutlamasından tören konuşmasına, dergi ve gazetelerden parti de dahil her türlü örgütlenmede tektipçiliği dayatan bu yaklaşım farklılığı ve renkliliği "tehdit" olarak algılayarak ortadan kaldırmaya çalışmıştır.
Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de griperverlerin "karşıdevrim" olarak gördüğü Tek Parti sonrası süreç de aslında bir toplumsal renklendirme ve boyama işlevinden başka birşey değildir. Türkiye, griyi egemen kılma amaçlı müdahalelere ve onu değişik renklerle paketleyerek sunmaya çalışan vesayetçiliğe karşın boyamaya sahip çıkmış ve onu sürdürmüştür.
Her alanda renge muhtacız
İlginç olan söz konusu sürecin renklendirmeye çalıştığı griliğe "kimlik," "kültür," "tarih" benzeri alanlarda sahip çıkanların, merdiven boyanmasına övgüler düzmeleridir.
Tarihin inşa edilmesi yolunda farklı renkler önerenlerin TCK 301 ile korunan griliğe aykırı hareket etmekten yargılandığı, kimlikler alanında tektipleştirici griliğe karşı çıkarak renkliliği savunanların "bölücülük" ile suçlandığı, başörtüsünün farklı bir "renk" olarak kabullenilmek yerine "kutsal gri" dışındaki renklere kapatılan kamusal alandan kovulduğu, devlet organlarının her alanda "gri"den sapan eğilimleri tespit, önleme ve cezalandırma amacıyla fişleme yaptığı bir toplumda bütün bunları kutsayanların, merdiven boyamasını "çoğulculuk" ve "toplumsal renklilik" adına sahiplenmeleri oldukça tuhaf bir davranıştır.
Türkiye şüphesiz her alanda renklenmeye muhtaçtır. Tektipleştirici toplum mühendislik projelerinin birer istatistik olarak gördüğü vatandaşlar, tüm engellemelere karşın, değişik alanlarda yabana atılamayacak boyamalar gerçekleştirmişlerdir. Resmî ideolojinin beğenmediği mural sanatın yatay katılıma saygı gösterilen çoğulcu bir topluma dönüşüm amacıyla kullanılması toplumdaki güçlü arzuyu ortaya koymaktadır.
Bu toplumsal arzunun gerçekleşmesi önünde iki tehlike mevcuttur.
Bunlardan birincisi "gri" yerine başka bir rengin "tek ve kutsal renk" haline getirilmesine çalışılmasıdır. İkincisi ise toplumsal boyama işlevinin, griliği iliklerine kadar içselleştirmiş olanlar tarafından gaspedilmesidir.
Uzun süredir tüm engellere, grileştirme ekipleri faaliyetlerine karşın boyamayı sürdüren bir toplumun her iki tehlikeyi de bertaraf edecek tecrübeye sahip olduğu ise şüphesizdir.