Türkiye'nin en iyi haber sitesi
M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU

Olmayan 'sol'un peşinde

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ekolojik duyarlılığı dile getirerek, bir sanayi sonrası toplum tasavvuru ortaya koymanın yanı sıra siyasetimizde "sol"un gerçek anlamda temsil edilmemesinin yarattığı sorunun çözümüne de katkıda bulunabilir

Roma Kulübü, Prag Baharı'ndan Fransa Mayıs'ına uzanan değişim fırtınaları sonrasında yayınladığı "Büyümenin Sınırları" (1972) raporuyla sadece sanayi toplumlarının sınırlı kaynakları kontrolsüz biçimde kullanmalarından doğan ekonomik ve çevresel sorunları gözler önüne sermekle kalmamış, bunun sürdürülmesinin insanlık için doğuracağı tehlikeler konusunda da ciddî uyarılarda bulunmuştu.
Süreç içinde değişik Avrupa ülkelerinde gerçekleşen "Yeşil" hareket ve parti örgütlenmeleri, ekolojik tahribatın yarattığı toplumsal rahatsızlığın, duyarlı vatandaş tepkisini aşan, daha organize ve eylemci bir boyutta dile getirilmesini mümkün kıldı. İlk kez 1979'da İsviçre'de bir Yeşil milletvekilinin mecliste sandalye sahibi olması sonrasında Yeşiller, Almanya başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde ulusal düzeyde temsil edildiler. 1984 Seçimleri sonrasında ise Yeşiller, kendi görüşlerine yakın diğer gruplarla Avrupa Parlamentosu'nda özgün bir grup oluşturdular.

Yeşil Hareket, ideolojiler, siyaset
Ekolojik duyarlılık ve sanayi sonrası toplumu tasavvuru mutlaka "sol" ve "sosyalist" düşünceyle eklemleşmesi gerekli yaklaşımlar değillerdir. Örneğin Yeşil hareketin "iyi yaşam"ı tanımlama iddiası gibi liberalizm ile hiç uyuşmayan yaklaşımına karşılık, çevre felsefecisi Mark Sagoff daha 1988'de liberal bir Yeşil hareketin pekâlâ mümkün olabileceği kehânetinde bulunmuştu.
Marcel Wissenburg on yıl sonra yaptığı değerlendirmede, "daha yeşil liberalizmin" devâsâ ekolojik sorunların çözümünde yetersiz kalacağını, buna karşılık "liberalizmin ne felsefesi ne de kurumlarının ekolojik sorunların kaynağı olmadığını," bu nedenle de "Yeşil liberalizmin" bir "özgür ve yeşil toplum" tasavvuru yaratabileceğini vurgulamıştı.
Avrupa geneline bakıldığında, partileşme karşıtı Yeşil hareketlerin yanı sıra, Portekiz'de Komünist Partisi ile yakın ilişkide olan Os Verdes, Fransa'da Sosyalist Parti ile beraber çalışan Generation ecologie, merkez solda yer alan Les Verts, Avusturya'da daha sonra birleşen muhafazakâr Vereinte Grüne Österreichs ve merkez sol Alternative Liste Österreichs, "Yeşil" hareketin siyasî yelpazenin farklı açılarında temsil edilebileceğini ispatlamaktadır. 1986'da İsviçre'de ortak hareketten kopan aşırı sağ eğilimli bir ekoloji partisinin kurulabilmiş olması, "Yeşil" hareketin "sol" karakter taşıdığı yolundaki ezberin bir hayli tartışılabilir olduğunun kanıtıdır.
Bu ezberin savunduğunun tersine Yeşil hareket düşünürleri ile sosyalistler arasında ciddî kuramsal tartışmalar yaşanmıştır. Yeşil hareketi tehdit olarak görerek, bir "orta sınıf hareketi" olarak eleştiren sosyalist ve Marksistler, onun kapitalizmi eleştirme yerine "sanayileşmeyi" günah keçisi haline getirerek üretim ilişkileri ve mülkiyet sorunlarını gözardı ettiğini ileri sürmektedirler. Eko-Sosyalist David Pepper'in ifadesiyle Yeşil hareket "muhafazakâr," hattâ "gerici"dir. Yeşil kuramcılar ise bu eleştirilere ortak hedefleri ekonomik gelişme olan sosyalist ve kapitalist rejimlerin ekolojik sisteme yaklaşımlarının birbirinden fazla farklı olmadığı, son tahlilde, her ikisinin de büyüme ve sanayileşmeyi savunduğunu söyleyerek cevap vermektedirler.

Yeşiller ve sol gelecek
Programı geçtiğimiz kasım sonlarında açıklanan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP), Türkiye'de 1988'den beri değişik çatılar altında faaliyet gösteren Yeşil hareketin, siyaset yapımı açısından, "sol-sosyalist" bir çizgide konumlanmaya karar verdiğini ortaya koydu.
Bizzat bu birleşme, Yeşil hareketlerin önemli iç tartışmaları olan "protesto-siyasal faaliyet" ve "ideolojiler üstülük-ideolojik çerçeve" konularında ikinci seçenekler lehine tavır alındığını ve küresel Yeşil siyasetin son zamanlarda içselleştirdiği katılımcı, aşağıdan yukarıya demokrasi yaklaşımının benimsendiğini kanıtlamaktadır.
YSGP programı ciddî ekolojik (bu toplumumuzda genellikle çevrecilikle karıştırılmaktadır) kaygılarla küresel ekonomik ve toplumsal sorunları tutarlı bir kuramsal çerçevede beraberce ele almakta, sosyalistler ile Yeşil hareket temsilcileri arasındaki temel çatışma noktası olan sorunun kaynağı (kapitalizm/sanayileşme) konusunda iki tarafın tezlerini bağdaştırırken, bir diğer fay hattı olan "büyümenin sınırları" tartışmasına girmeyerek, "büyümeye odaklanılmasını" eleştirmektedir.
Program ve parti açıklamalarının en zayıf noktasını, küresel temsili yüksek, önemli duyarlılıkları seslendiren bir hareketle kökleri derinlere giden bir ideoloji ve siyasî yapılanmanın sentezinin, AK Parti karşıtlığına indirgenmesi oluşturmaktadır. AK Parti muhalifliğine yapılan aşırı vurgu ile buna programda ayrılan yer, sanki Yeşil hareket ve sol siyasetin bu partinin iktidardaki uygulamaları nedeniyle doğdukları, bunlar olmasa böylesi bir yapılanmaya gerek kalmayacağı izlenimini uyandırmaktadır.
Halbuki Türkiye'nin ekolojik duyarlılığı dile getiren ve sanayi sonrası toplum tasavvuru ortaya koyan bir harekete fazlasıyla ihtiyacı olduğu gibi, siyasî yelpazesinde gerçek anlamda "sol"un temsil edilmemesinden kaynaklanan sorunlardan kurtulması ve "muhalefet"in de iktidar tarafından üretilen bir "dahilî eleştiri" olmasının önüne geçmesi gerekmektedir. Bunların da ötesinde siyasetin "kimlik siyaseti gettoları"ndan çıkarılmasına katkıda bulunabilecek, küresel niteliği de bulunan yeni ortak paydalar oluşturabilecek her örgütlenme toplumsal normalleşmeye katkıda bulunacaktır.

Sol ve muhalefet ihtiyacı
Program ve siyasetlerini iktidar partisine muhalefet temelinde değil, kendi düşünsel çerçevesi üzerinden oluşturacak (bu muhalefet yapmama anlamına gelmez) bir Yeşilsol ittifakı bunun sağlanması konusunda önemli bir seçenek olabilir.
Böylesi bir ittifak şüphesiz kimlik siyaseti adacıklarında mevzilenmiş protestocular ile 1930'lardan kalma antropolojik milliyetçilik savunucularının zoraki işbirliğinden çok daha anlamlıdır. Bunun da ötesinde böylesi bir yapılanma, kendisini "din karşıtlığı," "devletçilik," "sekülarizm" ve "anti-emperyalizm" gibi "sol" karakterli olmayan örgütlenmeler tarafından da benimsenmesi mümkün ilkeler üzerinden "sol" ve "sosyal demokrat" olarak tanımlayan, gerçek anlamda ise "istemezük"cülük anlamında tutuculuğu ve aşırı milliyetçi "sağ"ı temsil eden, ideolojik tutarlılıktan yoksun bir karışımın hakikî niteliğinin kavranmasına da yardımcı olacaktır.
Ortodoks Marksist yaklaşım YSGP'ye, "sol" ile kültür üzerinden eklemleşme ve orta sınıfa dayanma benzeri eleştiriler getirebilir. Buna karşılık merhum İdris Küçükömer'in yıllar önce tespit ettiği gibi Türkiye'de "sol," kökleri geçmişte bulunan yapısal nedenlerden dolayı geleneksel olarak bu şekilde kavramsallaştırılmaktadır. Bunun yasakçılık ve milliyetçilik yerine ekolojik duyarlılıklar üzerinden yapılması kuramsal düzeyde çok daha anlamlıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA