2012'ye, Ankara'da özellikle muhalefet çevrelerinde filizlenen ve medyanın desteklediği iki fitne damgasını vurdu. Bunlardan birincisi, Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın arasını açmak için yürütülen yoğun kampanya, ikincisi ise Başbakan ile Cemaat'in arasını açmak için uygulanan psikolojik harekâttır. Bu fitnelerin hedefine erişebilmesi için olağanüstü bir gayret gösterilmekte; ne yazık ki yakın çevredekiler de bu konuda gereken tavrın alınmasında gecikebilmektedir.
***
Recep Tayyip Erdoğan ve
Abdullah Gül, birbirlerine bağlılığıyla tanınan iki dâvâ arkadaşıdır. Hayatları boyunca daima birbirlerine destek olmuş ve karşılıklı fedakârlıklarda bulunmuşlardır.
Abdullah Gül,
Fazilet Partisi Genel Kongresi'nde başkanlığa adaylığını koyarak ilk bayrağı açmasına rağmen,
Adalet ve
Kalkınma Partisi'nin liderliğine
Erdoğan'ın gelmesine rıza göstermiş ve ikinci adamlığı kabullenmiştir.
Erdoğan, hukukî madrabazlık sonucunda 2002 Seçimleri'nde
Meclis'e sokulmayınca,
Gül'ü
Başbakanlığa getirtmiştir. Lider
Erdoğan 2007'de ise, büyük bir diğergamlık ve fedakârlık örneği vererek
Gül'ü
Cumhurbaşkanlığına seçtirmiştir.
2014'te
Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi bittiğinde de sıra
Erdoğan'a gelecek ve normal demokratik şartlarda
Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilecektir.
Hâl böyleyken, fitne fücur mihraklar,
Cumhurbaşkanı ile
Başbakan'ın arasının açık olduğunu,
Gül'ün
Erdoğan karşısında Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyacağını,
AK Parti'nin bölüneceğini, hattâ
Gül'ün muhalefetin oylarını toplayacağını iddia ediyorlar. Zira
AK Parti iktidarının yumuşak karnı olarak bunu görüyorlar. Uyduruk ve yönlendirici sözde anketler, saçma sapan köşe yazıları, hep bu fitneye dönük olarak tezgâhlanıyor.
Gül ve
Erdoğan,
Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği en önemli devlet adamlarıdır. Bakış açıları arasında elbette farklılıklar bulunabilir ama son beş yıllık dönemde devletin âhengi, bu ikili arasındaki uyum sayesinde gerçekleşmiştir. Fitnecilerin bekledikleri olmayacak ve
Türkiye'nin siyasî istikrarı bozulmayacaktır.
***
Demokratik bir ülkede, çeşitli cemaat, cemiyet ve sivil toplum kuruluşlarının bulunması sağlıklı bir gelişmedir. Türkiye'de de Fethullah Gülen Cemaati, hiç şüphesiz bunların en güçlüsü ve etkilisidir. Hizmetlerini sadece Türkiye'de değil bütün dünyada özellikle eğitim ağırlıklı olarak götüren bu cemaat, tamamen hukuka ve demokrasiye bağlı şekilde faaliyette bulunmaktadır. Bugün dünyanın her yerindeki binlerce okulda bayrağımız dalgalanıyor ve Türkçe öğretiliyorsa, biz bu başarıyı Hoca Efendi'ye ve cemaatine borçluyuz.
Fethullah Hoca Efendi, büyük bir din âlimi ve kitleleri irşad eden gerçek bir manevî liderdir. O'nun günlük politikayla hiç ilgisi yoktur. O ve dostları istemiş olsalardı ayrı bir siyasî oluşumu da gerçekleştirebilirlerdi. Hiçbir şekilde bu yola gitmediler. Cemaate mensup kişiler, tabiî olarak kendilerine yakın hissettikleri partileri desteklediler ve inançlarına göre topluma hizmete devam ettiler.
Geçen yılın ikinci büyük fitnesi, Başbakan Erdoğan ile Cemaat'in arasına sokulmaya çalışıldı. Cemaat ve inançlarına ters olan yorumcular hiç sıkılmadan arayı açmaya uğraştılar.
***
Bütün mesele Başbakan Erdoğan'ın ve AK Parti İktidarı'nın yara almasını sağlamaktır. Lâkin fitnekârlar daima avuçlarını yalamaya mahkûmdurlar.