Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Uluslararası çalkantıda AB ve Türkiye

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, uzun zamandır görmediğimiz bir yoğunlukta ve gerginlikte geçti. Bunun temel nedeni, Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas'ın, umutsuzluk diplomasisi olarak adlandırılan girişimiydi. Abbas, Filistin devleti olarak BM tarafından tanınmak için ciddi bir girişim başlattı ve BM üyesi ülkelerin yaklaşık üçte ikisi bu girişimine ciddi destek verdi. Türkiye bu girişimin başını çeken ülkelerden en önemlisi... Başbakan'ın BM toplantısında yaptığı konuşma, çok önemli mesajlar verdi, çok ciddi de destek aldı.
BM, Filistin Devleti'nin bağımsızlığını kabul etmeyecek, çünkü sadece Güvenlik Konseyi böyle bir karar vermeye yetkili ve ABD, vetosunu uygulayacağını söyledi. Ancak Filistin Devleti kabul edilmese dahi gözlemci statüsü kazansa bile, uluslararası bir dizi antlaşmaya taraf olabilir. İnsan hakları ihlalleri hususunda doğrudan başvuru yapabilir, çok ciddi gündem yaratabilir. Bu, Filistin açısından yepyeni bir dönem olarak görülmeli. Fransa, eski siyasi geleneklerini ve etkisini yaşatmak için gerçekten ciddi bir çaba sarf ediyor. Libya'da Bingazi girişiminin meyvelerini toplamak için düzenlenen Cameron/Sarkozy gezisi kötü hazırlanmış bir seçim mitingine dönüştü ve beklentilerin çok altında kaldı. Filistin konusunda da Başkan Sarkozy'nin girişimleri ciddi bir etki yaratamadı.
Arap baharı olarak adlandırılan büyük sosyal değişim dalgası bir yandan sürerken, diğer yandan Yunanistan ve Güney Kıbrıs ekonomileri felakete doğru giderken, Fransa dışında AB bu konularda ne yapıyor sorusunu sorabilirsiniz. Basit bir cevabı var: Hiçbir şey yapmıyor ya da yapamıyor, kurumsal düzeyde zaten karar almakta zorlandığı dış politika alanından tamamen çekilmiş gibi duruyor.

Uçakta pilot var mı?

AB neden pasif kaldı? Yunanistan, artık herkesin itiraf etmek zorunda kaldığı gibi, iflastan kurtulamayacak. Bunun temel nedeni, Yunan ekonomisinin bütün tasarruf tedbirleri ciddi biçimde uygulansa dahi, borcunu ödeyecek artı değeri yaratamaması... Bütün istenen, Yunanistan'ın iflasının kontrollü biçimde gerçekleşmesi ve AB sistemini temelinden sarsacak bir krize dönüşmemesi...
Şu sıralar Yunanistan'ın euro içinde kalamayacağını, Soros dışında kimse telaffuz etmek istemiyor, ancak iflas etmiş ve gözetim altına alınacak bir ekonominin nasıl sosyal patlamalara yol açacağını da kimse bilemiyor. Eğer tasarruf tedbirleri harfiyen uygulanırsa, Yunanistan'da bir yıl içinde genç nüfus işsizliği yüzde kırkların üstüne tırmanacak. Son seçimlerde Yunan halkının yarısı oy vermemişti. Bundan sonra düzenlenecek seçimleri, bu kadar düşük bir katılım olursa, aşırı sağ bir partinin veya görüşün kazanmayacağını kim garanti edebilir? Böylesi bir sosyal saatli bomba konumunda olan ülke, hangi önlemlerle euro içinde tutulabilir? Gelecek aylarda nasıl tehlikeli gelişmeler olabileceği açıkça görünüyor. AB'yi edilgenliğe iten bu gerginlik ve kararsızlık...

Güney Kıbrıs, gene ve daima...

Güney Kıbrıs, Yunanistan'ın içinde bulunduğu bu aşırı gergin durumda, ne yaptığını bilememenin verdiği izansızlıkla çok ciddi bir kışkırtmaya girişti. Kıbrıs müzakerelerini sabote etmenin başka yolu kalmadığını görünce doğal gaz arama girişiminde bulundu.
Türkiye'nin bu konudaki tavrı çok açık ve senelerdir biliniyor. Ancak Yunan kamuoyunu, denizin diplerinde çıkacak zenginliklerin kendilerini kurtaracağına ikna etmeleri çok zor olmayacak. Bu konudaki tırmanma ve siyasi kriz yaratma potansiyeli tehdit edici boyutlarda... Türkiye, bütün bu menfi gelişmeler içinde sağlam ve güvenli bir liman görüntüsü veriyor. Almanların popüler dergisi Focus, "Yunanistan'ı atalım, Türkiye'yi alalım" diye kapak yaptı. Bunları mizah diye ele almak mümkün, ancak giderek AB kamuoyu, içinde bulunduğu siyasi renk körlüğünden çıkıyor, bunu da hızla yapıyor. Kısa vadede çok şeyin değişeceğini beklemek gerçekçi olmaz. İlerleme Raporu, medyaya sızdığı kadarıyla bildiğimiz "dengeli" üslupla kaleme alınacaktır muhtemelen. Ne var ki uluslararası düzeyde artık kimse bu raporların "dengeli" olduğuna inanmıyor, Türkiye'yi oyalamak için ele alındıkları görüşü yer etmeye başladı. AB içindeki denklem bir anda değişebilir. 2012 yılında Türkiye-AB ilişkileri bizi çok ciddi biçimde meşgul edeceğe benziyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA