Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Değişen dünyada Türkiye'nin yapıcı rolü...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl Almanya'ya ziyarete gittiğinde binlerce Türk kökenli yurttaşın katıldığı geniş toplantılar gerçekleştirmiş, inanılmaz bir katılım ve destek sağlamıştı. AB ülkelerinde artık siyasetçiler ve siyasi hareketler bu boyutta kitleleri harekete geçiren toplantılar pek düzenleyemiyor. Başbakanın bu toplantılarda söyledikleri kimi Alman politikacıların hoşuna gitmemişti. Kimileri de konuşmalarındaki olumlu noktaları vurgulamayı tercih etmişti. Ne var ki Başbakan'ın almış olduğu geniş halk desteği, bütün Alman siyasetçilerini ciddi biçimde şaşırtmıştı.
Başbakan, şu sıralar Mısır, Tunus ve Libya'yı kapsayan bir gezi düzenliyor. Kahire havaalanında onu karşılamaya en az yirmi bin kişilik bir kalabalığın gittiği söyleniyor. Mısır'da hiçbir siyasi güç, bir yabancı devlet adamının karşılanması için bu sayıda kişiyi sokağa dökecek güce sahip değil. Mısır halkı, on yıllardır süregelen bir edilgenliğin, ezilmişliğin, uluslararası düzeyde hakir görülmenin acısını, kendi umutlarına en yakın buldukları lideri destekleyerek çıkarıyor. Bu isim bütün yabancı gözlemcilerin de belirttiği gibi Recep Tayyip Erdoğan... Bingazi'de Cameron ve Sarkozy için mitinge adam bulmakta zorlanılırken, Mısır ve Tunus'ta yığınlar Türk Başbakanının toplantılarına akın ediyor.

Nedir değişen?

Nedir bu büyük desteğin sebebi? AB medyası bu konuyu anlamayı reddeden ve dolayısıyla en anlamsız analizleri yapan konumunu muhafaza ediyor. Genelde Türkiye'nin tek başına yaptığı hiçbir şeyin iyi ya da başarılı olacağına inanmayan bir konsensüs var ve kimse ciddi biçimde bu önyargıyı kırmaya niyetli değil. Ne var ki uluslararası düzeyde olayların gelişimi çok ciddi ezber bozuyor. Eskiden kalan düşünce kalıplarıyla ne Ortadoğu'da olanı biteni, ne Türkiye-ABD ilişkilerini, ne İsrail'i bekleyen geleceği anlamak mümkün... Zaten uluslararası medyanın büyük kısmı da anlamıyor.
Türkiye ile İsrail ilişkilerinin son derece kötü bir evreye girdiği herkesin malumu. Avrupa basınında çıkan analizlerin belki yüzde sekseni, Türkiye'nin laik ve Batı ittifakına sadık pozisyonundan uzaklaştığını ve İran'a yaklaştığını, "ekseninin kaydığını" söyleyerek bu gidişatı çok tehlikeli buluyor.
Aynı medya, iki yıldır Mahmud Abbas'a "devlet altyapısı kurun sizi destekleyelim" diyen AB liderlerinin ve ABD yönetiminin, Filistin devleti konusunda son derece tedirgin olduklarını, çünkü Netanyahu hükümetinin bütün barışı canlandırma çabalarını sabote ettiğini de teslim ediyorlar. AB siyasetinde ve medyasında hiç kimse iki bakış açısını yan yana koyup "bunlardan hangisi doğru?" diyemiyor. İsrail siyasetinin başarısızlığı ve ufuksuzluğu eleştirildiği halde, Türkiye'nin bunları söylemesini "aşırı sert üslup" olarak adlandırıyorlar.

Rol modelden ne anlıyoruz?
İran'a yaklaşmakla itham edilen, hatta üslubunun anti-semitizme kaydığı dahi AB medyasında yazılıp çizilen Başbakan Erdoğan, önce ABD ile son derece sofistike bir kısa menzilli füzeleri takip edebilecek radar sisteminin Türkiye'ye konuşlanması konusunda el sıkıştı. Bu radar sisteminin İran'ın elinde olan kısa menzilli füzeleri gözetlemek için kurulduğunu herkes biliyor. ABD anlaşmadan inanılmaz memnun ve sevincini de gizlemiyor. Medya analizlerine bu rahatlama yeterince yansımış değil.
İkinci asıl önemli gelişme, Başbakan'ın Mısır ve Tunus'ta verdiği son derece önemli mesajlardan oluşuyor. "Laiklik ve demokrasi, sizlerin de geleceğidir" ana fikri olan inanılmaz tarihi birer konuşma yaptı Başbakan... İslam ile demokrasinin bir arada yaşamasının karşısında olan hiçbir fikrin muteber olamayacağını söyledi. Büyük bir siyasi karmaşa içinde olan bu ülkelerde Başbakan'ın gösterdiği yön, hiç şüphesiz önümüzdeki aylarda önemli gelişmeleri tetikleyecek, yeni açılımlara destek olacak. Türkiye'nin dış siyasetinin temel gücü, konjonktürel gelişmelerde oynadığı rolden kaynaklanmıyor, zamanın ve değişimin ruhunu anlamış olmaktan ve bunu söylemekten korkmamasından kaynaklanıyor. Uluslararası medyanın bu konuyu serinkanlı biçimde tartıp anlaması daha çok zaman alacak, ancak hiç değilse ulusal düzeyde Başbakan'ın Arap dünyasına verdiği tarihi mesajın önemini vurgulamamız, iyice öne çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA