Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Seçimler bitti, şimdi sıra reformlarda

Seçim yapıldıktan sonra söylenmesi adetten olan cümleyle yazıma başladım. Aslında, AK Parti'nin üçüncü kez rekor düzeyde oy alarak kazandığı, rekor düzeyde katılım sağlayan, evrensel düzeyde şeffaflıkta geçen bu seçimin iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir toplumun seçimlere katılımı, demokratik yaşama olan inancını simgeler. Türkiye'de, son derece sert ve tartışmalı geçen bir seçim kampanyasının ardından, yüzde seksen beşi aşan bir katılım oranı gerçekleşti. Yunanistan'ın en zor dönemlerinden biri olan 2009 erken seçimlerinde yüzde ellinin altında bir katılım olduğu düşünülürse, Türkiye'de ister muhalif, ister iktidarla hemfikir, toplumun çok geniş bir kesiminin politikaya ve siyasetçiye küsmediği ortaya çıkar. Bu, genç ve yükselen bir toplum açısından çok önemli bir kazançtır.
Bir diğer önemli kazanım, seçmenin kendi iradesiyle, pek de uluslararası standartlara uygunluk göstermeyen seçim sistemine rağmen, kullanılan oyların yüzde doksan beşten fazlasını Meclis'e taşımış olmasıdır. Türkiye'de çok partili hiçbir seçimde bu denli yüksek bir temsil, hiçbir Meclis'e nasip olmamıştır. Önümüzdeki anayasa hazırlık çalışmaları için bu durum, demokratik meşruiyeti çok ciddi biçimde güçlendirmiştir.

Siyaset bütün dünyada değişiyor
Avrupa ülkelerinin yaşlanan demokrasileri, kendi seçmen kitlelerine hitap etmekte zorlanan siyasi partiler tarafından yönetiliyor. Eski dönemlerde, iktidar ve muhalefet partileri, ideolojik duruşları açısından birbirleriyle ciddi farklar gösterirlerdi. Şimdilerde, piyasa ekonomisi ve demokratik hak ve özgürlüklerin tartışılmadığı bir dünya düzenine doğru gidiyoruz. Aslında gidemiyoruz.
En gelişkin demokrasilerde bile, bir daha dünya yüzünde görmeyeceğimizi sandığımız aşırı düşünce ve düşmanlıkların yeşerebildiği bir döneme girdik. Siyasi hareketler, sol ve sağ yelpazenin hangi tarafında bulunduklarına göre artık birbirlerinden ayrılmıyorlar. Yabancı düşmanlığı, içe kapanma, aşırı milliyetçilik gibi unsurlar günümüz siyasetini belirlemeye başladı. Siyasi partiler, bu konularda aldıkları tavırlar sayesinde birbirlerinden ayrılıyorlar.

Türk siyasetinde ayırım çizgisi
Türkiye'de, son seçimler benzer bir ayırımın oluştuğunu gösteriyor. Bu belki haksız bir eleştiri gibi görülebilir. Ancak bu seçimleri AK Parti belirledi, yani tüm seçim süreci AK Parti'ye muhalif ya da muvafık olmak üzerinden şekillendi. Bu ayırım, büyük ölçüde Türkiye'deki toplumsal değişimi anlayan siyasi hareketler ile bunu özümsemekte zorlanan ya da tümüyle reddeden hareketler arasında oluşuyor. AK Parti'nin seçmenden gördüğü büyük destek, herhangi ideolojik yapılanmadan değil, pragmatik ve iyi yöneticilikten kaynaklanıyor. Zamanın ruhunu iyi yakalayan lideri ve iyi organize olan parti örgütüyle AK Parti, sekiz buçuk yıllık tek parti hükümeti performansını dört yıl daha sürdürecek desteği fazlasıyla almayı başardı.
Bunun karşısında, AK Parti'nin çeşitli ideolojik gizli hedefleri olduğunu bir siyasi kampanya haline getirmek seçmeni etkilemiyor. Sadece toplumdaki kutuplaşmayı ve gerilimi ciddi boyutlara çıkarıyor. Gerek ana muhalefet partisine, gerek MHP'ye oy veren her beş seçmenden biri, "başka bir partiyi engellemek" amacıyla oy vermiş gözüküyor. Seçim sonrasında yapılan bu anket geçtiğimiz hafta yayınlandı. Bu tehlikeli bir gelişmedir: seçmenlerin siyasi partilere ve onların söylemlerine kendilerini yakın hissetmedikleri, ancak iktidar partisinin "gizli gündeminden" korktukları için oy vermeleri, siyasi ortamı daha da gerginleştirir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bunu hissettiği için tüm hakaret davalarından vazgeçtiğini açıkladı ve ortamı sakinleştirebilecek ilk önemli adımı attı. Bunun anayasa görüşmeleri için daha olumlu bir ortam yaratması beklenir. Muhalefet de bu yatıştırma politikasına mutlaka katkıda bulunmalı ve önümüzdeki dönem için çok daha verimli bir siyasi tartışma ortamının hazırlığına destek vermeli. Türkiye'nin Kürt sorunu başta olmak üzere birçok kanayan yarasını iyileştirebilecek bir dönemin başlaması son derece yakın ve mümkün. Böylesi bir demokratik işleyiş oluşturulursa, Türkiye'nin AB standartlarını yakaladığı değil, aştığı görülecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA