Hafta sonu memleketten yaşlı teyzem ve eşi İstanbul'a geldi. Florya'daki İBB Sosyal Tesislerine götürdüm onları. Sahil de bir tarafta yeni biçilmiş yemyeşil çimlerin kokusu, bir tarafta da denizden gelen yosun ve iyot kokusu. Manzara mükemmeldi anlayacağınız.
Sahilde yürürken dakikada bir uçak iniyordu tepemizden Yeşilköy'e.
Yıllar önce de İstanbul'a gelmiş olan teyzeme dönüp baktığımda şaşırdım. Hüngür hüngür ağlıyordu.Yıllar sonra gördüğü İstanbul'da yaşanan değişim duygusallaştırmıştı onu.
Şunları söyledi:
"Sevinçten ağlıyorum kızım. Ne güzel memleketimiz var. Ne güzel gelişiyor. Bu Florya sahilinin eski halini bilmezsin. Allah'a dua ediyorum memleketimizi her türlü beladan korusun diye."
Siyasetle zerre kadar ilişkisi olmayan teyzem, ülkenin bu kadar gelişmesi karşısında tıpkı diğer milyonlar gibi sevincini ancak gözyaşlarıyla ve dua ile ifade edebiliyordu.
***
Sahiden neler yapıldı, neler değişti neler 10 yılda!
Kendini her zaman 'devlet'in yanında, halkın karşısında konuşlandıran siyasetten, devlet-millet bütünlüğüne geldi siyaset!
Sadece SSK'lılar bile 10 yıldaki değişimin 'mucize' gibi olduğunu iyi biliyor.
Ya da "Ahirette iman, dünyada mekân" diyenlerin başını sokacak mekân bulması.
Mesela, Olağanüstü Hal'in ve DGM'lerin kaldırılmasının Kürtler için anlamını bilmiyorlar.
İç barışı sağlamak için başlatılan açılımların ve çözüm sürecine "bölücülük" demekten başka kelimeleri yok!
***
Şunları da görmek istemiyorlar:
-Vatandaşlıktan çıkarılanlara haklarının iade edilmesini,
-Yerleşim birimlerine eski İsimlerinin iade edilmesini,
-MGK
Genel Sekreteri'nin sivilleşmesini,
-Askeri yargının yetki alanının daraltılmasını,
-YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun açılmasını,
-12 Eylül Darbecilerinin, 28 Şubatçıların, Ergenekoncuların, Balyozcuların yargılanmasını,
-İşkenceye Sıfır Tolerans politikası
-Azınlıklara ait Cemaat Vakıflarının Mülk Edinmelerinin Kolaylaştırılmasını, mallarının iadesini,
-Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru Hakkı getirilmesini,
-Farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi, geliştirilmesi ve yayınlanması imkânının genişletilmesini.
-Anadilde propaganda ve savunma hakkını,
-TRT 6'nın açılmasını!
Seçmeli Kuran'ı Kerim ve Siyer dersi konulmasını,
İmam Hatip Liseleri ve Meslek Liselerinden katsayı zulmünün kaldırılmasını,
Ulaşımdaki devasa yatırımları,
Ve daha aklıma gelmeyen bir sürü güzel gelişmeleri.
Bir de diyorlar ki "devletin görevi zaten bunları yapmak." Tamam, devletin görevi de peki daha önceki Hükümetler neden yapmadı diye hiç sormuyorlar?
***
Toplumun büyük kısmın bu gelişmelerden ve değişimden hoşnut.
Zira her seçim sonucu bunun sağlamasını yapabiliyoruz.
Bir de yaşananlara, sürekli boş bardağın dibiyle bakan müzmin mutsuzlar var.
Bunlar, seçim günü yaklaştıkça siyasi alanı gladyatör arenasına çevirmek için daha da hırçınlaşacak.
Bütün karamsar bilinçleri ile sövecekler.
Özetle son on yıldır seslendirdikleri argümanları yine sıralayacaklar:
"Ülkeyi sattılar, özelleştirdiler, kiraya verdiler, dış borçla ülkeye icra getirecekler. Çözüm süreci adıyla ülkeyi bölecek, Suriye'de de Kürt devleti kurduracaklar!"
***
Asimilasyonun, inkârın, reddin bitmesinden acayip rahatsız oluyorlar.
Çünkü kendileri 'ilerici', demokrat dindarlar ise 'gerici!'
Onlar "Elitist, beyaz, modern, çağdaş, laik, evrensel, hayvan sever, özgürlükçü, eşitlikçi, solcu, devrimci!"
Milletin geneli ise "Köylü, cahil, yalaka, badem bıyıklı, göbekli, kıllı, bidon kafalı, koyun sürüsü, makarnacı ve kömürcü!" Bu yabancılaşma ile işin sonunun yine 'hezimet' olduğunu iyi biliyorlar.Dolayısıyla bin kişiyi buldukları her yerde "devrim" rüyası görüyorlar!
Onun içindir ki sosyal ve genel medyaları ile çılgın holiganlardan medet umarak bağırıyorlar:
"Çarşı'dan aldım bir tane, sahaya indim bin tane!"