Bazen kitaplar, sadece birer kitap değillerdir. Kitap olmanın ötesine geçerler. Üstelik bunu sessizce yaparlar. Her insanın olduğu gibi; her kitabın da bir yazgısı vardır çünkü. Bazı kitaplar, kendisine biçilen yazgının farkında olmadan, kendilerini okuyucunun 'farkındalık denizine' terk ederken, bazıları yayınlanmaya hazırlandıkları andan itibaren, doğdukları evde yazgılarıyla akabilmeyi beklerler sanki. Ayrıca Nietzsche'nin çağrısına fısıldayarak uyar o kitaplar; "Yazgınızı seviniz" sözlerindeki gibi. Görevlerini severler, kendilerini sevdirirler, henüz fikir halindeyken bile. Aylar önceydi. Sevgili dostumuz; hayatımda tanıdığım en yetenekli, en yaratıcı, tasarımcılardan biri olan, kreatif direktör sevgili Güler Sarıgöl Köymen; heyecanla, sevgiyle bir projesini anlatıyordu. Kırk ana ile kırk kızın, mutfakta birlikte çıkacakları 'yöresel anne tarifleri' düşsel yolculuğunun; bir kitabın sayfalarında hayat bulmasıydı özetle proje.
BUĞULU ANNE-KIZ HİKAYELERİ
Güler Sarıgöl Köymen'in tasarımı ve yönetimi eşliğinde; bir anne-kız 'yemek buluşmasının' da ötesinde; duyguların üstü örtülü kırık dünyasında, buğulu anne-kız hikayelerinin kucaklaşmasıydı bu proje. Anlatılacak olan hayatın aslıydı.
Anne-kız ilişkisi, hayatı yeniden doğuran şeydi çünkü. Çocukluğu, geçmişin koynundaki buruk geleceği yeniden doğuran; bir kız çocuğunu, anneliğe taşıyan bir şey.
Anne-kız ilişkisi, belki de tanrısal şiirdi. Karnında taşıyanın, gelecekte karnında taşıyacağı canı bile, doğada buluşturarak şekillendiren; yazgısını açan, iyilik dolu bir şiir gibi.
Sonra aylar, ayları kovaladı. Sevgili Güler Sarıgöl Köymen, inat etti. Heyecanını hiç yitirmedi. Bu projeyi, hayatının anlamının parçası haline getirdi; günümüzde 'yitirmekte olduğumuz' anne tariflerinin peşine düşerek, anne-kız hikayelerinin insanı etkileyen şemsiyesinin gölgesi altında, okur için kendisine yeni bir dünya yarattı. Tam 16 ay emek verdi Güler. Ortaya keyifle okunan; anne-kız iletişimindeki bütün inceliklerin, fotoğraflar ile taçlanmış sayfalara yansıdığı, 40 anne ve kızın 'anılar ve tarifler kitabı' çıktı. Sayfalarda ilerleyen 'anne lezzetleri'nin, insanı çocukluğuna götürdüğü nostalji külliyatı oluştu sanki.
O, HER ZAMAN ÖZLENEN
Annelerin her zaman özlenen yemeklerinin şölen sofrasında yurda yeniden dönüş, yuvaya özlem tablosu. Sandıktan çıkan önlüklerin, tel dolaplı günlerin, nostaljik, ama dokunaklı görüntüleri eşliğinde, bereketli bir 'Zekeriya sofrasıyla' selamladı bizi sevgili Güler.
Hem hüzünlü, hem sevinçli; insanı derinlerde bir yerde, sürekli anne sofrasına taşıyan; annenin sıcaklığını, hasretle buluşturup sunan; hazan sayfalarında bile, cıvıl cıvıl olabilmeyi; hayatın tüm renklerinin hakkını verebilmeyi başaran, koca bir kitap, merhaba dedi.
Aslında "bu kitabın öyküsü, herkesin çocukluğudur..."; sevgili Güler Sarıgöl Köymen'in deyişiyle. Çocuklukların, çocuksulukların 'naifçe divana' yatırıldığı; sevgilerin, sevgisizliklerin ıssızlığına inat kazandığı kitap yüreklerimize açıldı. Güler, annelerimizin şenlikli mutfağına seslenirken, "Mutfaklarımızın Büyük Sözlüğü Anne Değerleri" demiş; çok güzel bir tanımlamayla. Annelerimiz, hem 'mutfaklarımızın büyük sözlüğü'; hem 'yüreklerimizin gizli anahtarıdır' belki. Çünkü onlarsız, onların yüreğindeki sevgi çiçeklerini koparmadan; onlara gönülden ulaşamadan; mutfak sözlüklerinde istediğimiz kelimeyi bulamayacağımız gibi; hayat arşivinde de mutlu sözcüklere uzak düşeriz, eksik kalırız sanki.
YAPILANA VERİLEN KIYMET
Kitabın giriş bölümünde Güler'in annesi Perihan Sarıgöl şunları yazmış: "Kızımın hayatım boyunca yaptıklarıma kıymet vermesi ve bu kitapla ödüllendirmesi, beni çok gururlandırdı. Daha da çok gururlandıran, bunu arkadaşlarının annelerine armağan etmesi."
Perihan Hanım'ın bu güzel cümleleri gösteriyor ki; bir anneyi de hayatta en mutlu eden şey; ömür boyunca verdiği sevgisinin, kızlarının yoluna döşediği özveri taşlarının karşılığı, yapılana verilen kıymettir.
Annenizden bu sıcaklığı hiç esirgemeyin. Anneler, bu yeryüzünün hala en güvenli, en şefkatli sığınağı; karşılıksız, koşulsuz, cennetten sevgi kucağıdır çünkü.