Dün Meclis'te yemin krizinin ilk adımları yaşanırken, İzmir'de Bostanlı Beşikçioğlu Camii'nden bir şehit cenazesi daha kalktı. Van'ın Saray İlçesi'ndeki bir çatışmada şehit olan Astsubay Başçavuş Erkan Durukan'ın cenazesi. Bir 'gözyaşı denizinde' çocuklarıyla birlikte "Seni vatana helal etmiyorum. Allah'a emanet ediyorum" diye bağıran gencecik eşinin, insanın içini yakan kocaman feryadları eşliğinde uğurlandı Erkan Durukan.
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bu acıyı anlatmak, anlamak, tarif etmek; bu manzaraya bakarak, ölenin en yakınındaki insanların hissettikleri karşısında; inanın 'empati' bile yapabilmek çok zor. Evet, ateş düştüğü yeri hem de çok ağır yakıyor. Böylesine acıklı, trajik Türkiye manzarasında; başta liderlerden, siyasetin her kıyısında duran tüm politikacılardan beklenen, önce sağduyulu yaklaşım ve gerçek vicdanların devreye girmesi olmalı.
***
Binlerce insanını, yıllardır kirlenen bir savaş ortamında yitiren Türkiye'nin, artık tek bir insanının bile ölümüne tahammülünün olmadığı, olmaması gereken noktadayız.
Yani
'bir insan daha ölmesin' diye ne gerekiyorsa; onların yapılması, düşünülmesi, hayata geçirilmesi şart. Bardak artık dolu. Bunu devlet de biliyor, başkaları da.
Siyaset de gelecekte buna göre şekillenecek. Türkiye'ye barış getirecek her adıma, halkın gönlü aç ve açık. Barış ortamının sağlanması için, ne gerekiyorsa o yapılmalı.
***
Cumhurbaşkanı Gül'den, sokaktaki yurttaşa kadar, herkesin artık Türkiye'nin bir numaralı sorunu olarak gördüğü Kürt sorununun çözümü; belki de bu çözüme katkı getirecek,
"sivil, demokratik, katılımcı, insan odaklı, özgürlükçü bir anayasa"nın oluşturulması için, acilen yeni adımların atılması zorunluluk. Tutuklu vekillerin serbest kalması için gerekli zemin de, ancak bu uğurda ortak akıl ile atılacak adımlar ile yasal değişikliklerle yaratılabilecek.
Krizin çözümü yine sağduyulu, vicdanlara seslenen ortak adımla gerçekleşebilir. Belki de bu adımların atılabilmesi için, şu an insanları birbirinden uzaklaştıran ağır 'gündelik siyaset dilinden' arındırılmış ortamlar yaratılmalı.
***
Görülüyor ki her açıdan, Türkiye'nin
'siyaset dili' de tıkanmış durumda.
İşte böyle bir ortamda, gazeteci Cengiz Çandar'ın Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) için hazırladığı
"Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması" alt başlıklı raporunu okumaya başladım. Cengiz Çandar'ın, farklı cephelerde çok sayıda insanla görüşerek hazırladığı bu inceleme, soruna ciddi soluk aldıracak ön bir
"psikolojik kırılma" örneği sayılabilir. Konuya öncelikle
"Kürt sorununun şiddetten arındırılması" başlığıyla yaklaşmak olumluluk. Bu yaklaşım
"artık tek bir insan daha ölmesin" mantığıyla örtüşüyor.
Cengiz Çandar'ın hazırladığı rapor, işin temelinde spesifik olarak Kürt meselesinde
'şiddet boyutu'nun ortadan kaldırılmasının ciddi kaygısını taşıyor. Evet, önce buna ihtiyacımız var.
Çünkü Ankara'da hepimizin izlediği meclisin bu tıkanan diliyle, İzmir'in Bostanlı Beşikçioğlu Camii'nden yansıyan acının dili arasında da, ciddi mesafe var.
Tüm siyasetçiler aynaya bakıp bu acıyı yüreklerinde derinden hissettiklerinde, sorunun çözümü için istekle bir araya gelebildiklerinde, ilerlemiş olacağız.