İstanbul deyince akla gelen isimlerden biri de Fransız mimarı Henri Prost'tur. Çok gençken, 1905'den itibaren bu kenti tanımış, Ayasofya'nın Osmanlı tarafından yaptırılan restorasyonlarına katılmış, bu kente aşık olmuştur.
1910'larda Fas'da çalışan ve Kazablanka kentinin nazım planını hazırlayan Prost, 1934'de dönemin belediyesinden aldığı teklifle İstanbul'a gelmiş ve Atatürk'ün himayesi altında ve büyük yetkilerle, kentin nazım planlarını yapmıştır. Kentin birçok önemli arteri, İnönü gezisinden Taksim parkına birçok alanı onun damgasını taşır.
Sonradan Ankara'nın nazım planlarına da katılan Prost, çokça da eleştirilmiştir. Özellikle aşırı Bizans hayranı olduğu söylenmiş, bulvar tutkusu eleştirilmiş, Vatan, Millet ve Fevzipaşa caddelerinde ve Atatürk Bulvarı'nda birçok Osmanlı eserini yıktırdığı, Haliç'i sanayi bölgesi ilan ederek mahvettiği ileri sürülmüştür.
Bunların bir bölümü doğrudur. Ama en azından Taksim meydanı ve parkıyla modern kent merkezine getirdiği açıklık ve de Suriçi denen eski İstanbul için getirdiği yükselme sınırlaması çok önemlidir.
Özellikle ikincisi, kentin tarihi yöresindeki yapılaşmayı engellemiş ve tarihi korumuştur. Bunun tek istisnası sayılan Saraçhane'deki Belediye Sarayı da, çok geniş bir alandaki özel bir yapı olarak pek göze batmamıştır.
Şimdiyse bu yörede bile yükselen yapılar var. Gerçi bölgenin içinde değil, ama görülen siluetinde rahatsız edici binalar yapılıyor. Zeytinburnu'nda yapılan üçlü gökdelenin gelip de Sultahahmet siluetini bozacağı akla gelir miydi? Ama işte, büyük ve yaygın bir kentte, bunlar olabiliyor.
Radikal'de sevgili Cem Erciyes çok kötümser bakıyor: "Kadir Topbaş'ın dediğinin tersine, bu tür yapılaşma önlenemeyecektir. Önceliğini ekonomik gelişmeden yana koyan, kentin merkezindeki değer artışını çok önemseyen bu anlayış, tarihsel doku için ne kadar üzülse de bağrına taş basacaktır. Gökdelenleri kentin dışına yaptırmak onların varlık sebebine aykırı olduğu için, yeni siluete alışsak iyi deriz" diyor özetle...
Kendi adıma bu kadar kötümser değilim, olamam. Gerçi yeni kentteki densizliklere alışmaya çalışıyorum: Ulus'taki evimin tam karşısında bir efsane canavarı gibi yükselen Zorlu Center veya TRT'nin karşısındaki Savoy blokları gibi, herhalde dünyanın en yoğun yapılaşma rekoru konusunda yarışan dev ve yaygın binalara alıştım bile!...
Ama eski İstanbul'u gözden çıkaramam, çıkaramayız diye düşünüyorum. Ve bu güzelim kentin, başta Kadir Topbaş dostumuz tüm sahiplerini, o inşaattan başlayarak önlemler almaya çağırıyorum. Yalnız günü kurtarmaya değil, biraz da tarihe iyi bir namla geçmeye çalışalım lütfen...