İnsan kalabalığının bir nehir gibi aktığı Beyoğlu'nun artık sayılı kültür vahaları haline gelen salonlarında geçirdiğimiz olağanüstü günler, sonuna geldi. Son yılların en güzel festivalinde çok güzel filmler izledik. Bu son günündeyse aralarında O Ağacın Altı, Daha İyi Bir Dünyada, Yağmuru Bile, Şiir, Mefisto, Değirmen ve Haç, Bir Ayrılık gibi isimlerin de olduğu harika filmler var.
Ancak hayat devam ediyor. Ve ben bugün bambaşka bir konuyu yazmak istiyorum. Başbakanımızın kızı Sümeyye Erdoğan hanımefendinin bir Devlet Tiyatrosu temsilinde olup bitenler... Bu konuda bence en çok gözden kaçan şey, Sümeyye hanımın oyun izlemeye gitmesi. Siyasetçilerimizin ve de ailelerinin tiyatroda gözüktüğüne son dönemde pek rastlamamıştık. Başbakanın kızı protokol gereği filan değil, arkadaşlarıyla oyunu izlemeye gitmiş. Bu, kendi başına tiyatro sevgisine bir katkı değil mi?
Konunun özüne gelince... Sorun anlaşılan son dönemin modası gereği heryerde uygulanan 'interaktif'yöntemden kaynaklanıyor. Yani, oyuncuların oyunda seyirciyle gözgöze gelmeleri, hatta basbayağı fiziksel temasa geçip doğaçlamaya kaymaları. Böyle bir yöntemin, bizim toplumumuz içinde ödenekli bir tiyatrodan çok özel tiyatroya daha çok yakışacağı düşünülebilir. Ama emin olun, olay bir özel tiyatroda da olsaydı, ayni gürültü kopardı.
Hemen söyleyeyim: oyuncuyu tasvip etmiyorum. Sanatın hiçbir etkinliği, sanatçıya bir kişiye, bir zümreye, bir yaşam biçimine, bir inanca, bir kılık-kıyafet seçimine hakarette bulunma hakkı vermez. Hatta 'çiklet çiğnemeye tepki' bile bir mazeret olamaz. Bu sanatın özüne ve ruhuna aykırıdır. Ama oyuncumuz zaten özür diledi. Ve böylece sorun kapanma noktasına geldi.
Ne var ki kültür bakanımız ateşe yeniden benzin döktü. Ve tartışma Devlet Tiyatroları'nın kapatılmasına dek geldi. Gerçi bakan bunu düzeltti, öyle bir niyeti olmadığını açıkça belirtti. Hatta bu arada NTV'deki programında vaktiyle bizzat sahneye çıktığını da öğrendik!... Devlet tiyatroları elbette dokunulmaz değildir. Bakanın söylediklerinde gerçek payı vardır, belki yasal bir düzenleme yapılması, 50'ye yakın sahnenin daha işlevsel ve üretken biçimde çalışması yollarının aranması iyi olur.
Ama içinde bulunduğumuz şu ortamın bunun için elverişli olduğunu da sanmıyorum. Hem son olay, hem de yaklaşan seçim heyecanı, bu önemli konuya zarar getirebilir. Ama sonuç olarak konunun Sümeyye Erdoğan ve oyuncu Tolga Tuncer sayesinde gündeme gelmesi, bence iyi olmuştur. Bir kenara not edelim.
UZAK'IN UNUTULAN ÖDÜLÜ
Nuri Bilge'nin Bir Zamanlar Anadolu'da filmiyle Cannes'da yarışmaya seçilmesi vesilesiyle, tüm gazeteler onun Cannes geçmişini yazdılar. Bu arada Uzak'ın Jüri Özel Ödülü aldığı belirtildi. Ama o yıl Uzak büyük jüriden çok önemli bir ödül daha almıştı: en iyi erkek oyuncu. Bu nedense unutuldu. Ödülü ortaklaşa alan Muzaffer Özdemir ve hemen sonra vefat eden Mehmet Emin Toprak'ın anısına ayıp olmadı mı?