Kültür nedir? Bir halkın kültürü hangi alanlarda yapılan hangi üretimle belirlenir, hangi ürünlerden 'müteşekkil'dir? Bildiğimiz 'yedi temel sanat'ın dışında kalan daha popüler, daha uçarı, daha 'havai' şeyler ne derece kültür kavramına girer?
Bu sorular sorulabilir ve sonsuza dek çoğaltılabilir. Böylece diyelim ki pop müzikten çizgi-romanlara, özet-kitaplardan 'ucube' heykellere, TV dizilerinden küçük çocukların yaptığı resimlere, birçok şeyin kültürle ilişkisi tartışılabilir.
İki küçük olay bana bu soruları sordurdu (Hayır, Muhteşem Yüzyıl dizisi ve Mehmet Aksoy heykeli değil!). Önce Türk Dil Kurumu, yeni Türkçe sözlüklerinde 'kadınları küçülten deyimlere' yer vermeyeceğini bildirdi.
Oysa, kimi küçültürse küçültsün, deyimlerimiz ve atasözlerimiz de ulusal bir hazinedir, yüzyıllar boyu oluşmuş ve halkın ortak bilincinden süzülüp gelmiş sözlerdir. Bunları yasaklamak ve böylece unutturmak neyin nesi? Allahtan kurum bir yanlış anlama olduğunu, bunun ana sözlük için değil, sadece ilkokullar için hazırlanan özel küçük sözlükler için olduğunu belirtti. Ve sorun kapandı.
Şimdi bir başka alana el atılıyor. Meclisten yeni çıkan Karayolları Trafik Yasası'na göre, kamyonların ve dolmuşların arkasına yazılan o ünlü 'araba edebiyatı' deyişleri de yasaklanacak.
Oysa onlar da yine son derece marjinal, ama halk kültürü denebilecek şeyin kendi içindeki ilginç bir parçası değil mi? Tıpkı argo, duvar yazıları, hatta (iyice hoşgörülü bakarsak!) tuvalet yazıları gibi?
Nasıl argomuz, üzerine ayrı sözlükler yazılan, yakın zamanda Kelime Oyunu gibi popüler TV programlarında bile sık sık sorulan çok zengin bir alansa, nasıl 'duvar yazıları' bizde ve dışarda özel kitapçıklara konu ediliyorsa, kamyon-dolmuş yazıları da yollarda bizi eğlendiren, kimi zaman düşündüren, zeka ve hatta felsefe kırıntıları da içeren ilginç sözler değil midir?
Ve bizi şu deyişlerden mahrum bırakmaya kimin hakkı var?
Alırsın Ford, olursun Lord!/ Bizi kimse çekemedi, halatlar koptu/ Önünü görmeden sollama, eve acı haber yollama/ Aşıksan vur saza, şoförsen bas gaza/ Yetişemezsen el salla/ Mecburum geçmeye/ Kuzu kurdun, yollar Ford'un!/ Düzde geçme beni, yokuşta mahçup ederim seni!/ Karayollarında değil, senin kollarında öleyim!/ Rahmetli de sollardı!/ Şoförsün dediler, kızı vermediler/ Kısmetse dönerim/ Nazar etme ne olur, çalış senin de olur/ Beni takip etme, ben de kayboldum!/ Hayat saatte 90 km'de başlar/ Ben ölümsüzüm... şimdilik!/ İşe gitme... yapacak çok iş var!
Tüm bunlardan ve daha yüzlerce benzerlerinden yoksun kalmayı kabul edebilir miyiz?