Geçenlerde Kırşehir'e gitmiştik. Neşet Ertaş'ın memleketine. Babası "Muharrem Usta'nın heykelinin önünde" resim çektirmiştik.
Neşet Ertaş aradı:
- Babam Muharrem Usta'nın evine de vardın mı?
***
Neşet Ertaş'ın "babadan kalma evi" Kırşehir'in Bağbaşı mahallesinde. Neşet Usta'ya sorduk:
- Sahi, ne olacak bu ev?
- Kültür'e (bakanlığa) bağışladım... Ne yaparlarsa yapsınlar... Yeter ki bahçesine de kayısı, elma, dut, kiraz diksinler... Gelen yesin, geçen yesin.
***
Biz Kırşehir'deyken, Neşet Ertaş İzmir'deydi. "Kırşehir'imin suyunu içtin mi" dedi.
- İçtik, kaynak suyuydu... Buz gibiydi.
- Gülünü kokladın mı?
- Kokladık, mis gibiydi.
- Öyleyse Ankara'ya geleyim, sana sarılayım. Kırşehir havası alayım.
***
Ve çıktı, Ankara'ya, gazeteye geldi. "Ağam" dedi:
- 28 yıl Alamanya'da yaşadım... Ama heç alışamadım... Varsa vatanım yoksa vatanım... İlle de Türkiyem... Kırşehir'im, Niğdem.
Ardından da "oyun havasına" geçiverdi:
"Yine yeşillendi Niğde bağları."