Akşam oldu, gazetede "el ayak çekildi." Sadece "gece çalışacak ekip" kaldı.
SABAH'ın "Ankara ekini" çıkaran, Yaşar Önel "ben de bekleyeceğim" dedi:
- Neşet Ertaş gitmeden gitmeyeceğim... Onu dinleyeceğim.
***
- Neşet Usta çoluk çocuk nasıl?
- 2 kız, 1 oğlan Almanya'da... Büyüdüler, oraya yerleştiler... Ben vatan hasretine dayanamadım, kendimi Türkiye'ye getirdim.
***
Göstermiyor ama "yaş 71."
Çalıp söylemeye başlayınca 2-3 saat onu durdurmak mümkün değil.
Maya, bozlak, türkü, uzun hava... Oyun havası...
Usta'da ne ararsanız var.
***
Kolay mı "koskoca Neşet Ertaş" olmak.
Küçük yaşta İstanbul'a gitmiş "pavyonlarda saz çalmış."
Hoşuna gitmemiş, Kırşehir'e geri dönmüş.
Ama Kırşehir'de de yapamamış, Ankara'nın yolunu tutmuş.
Yine "bar, pavyon, gazino..."
***
Biri "Neşet şunu yap" demiş, yapmış.
Diğeri "şuraya git" demiş, gitmiş.
Usta anlattı, anlattı ve bir iç çekti:
- El aklıyla gezen başa binbir türlü hal gelir.
Ardından bir iç daha çekti:
- Gider yanlış kişiyle evlenir... Ben de öyle ettim... Beni istemeyeni deli gibi sevdim... Gönülsüz köpek koyuna hayretmez, ayrılmak zorunda kaldım.
Ve başladı okumaya:
***
Ta küçükken bir aşk düştü özüme,
Ağladı gözlerim güle mi bildim,
Felek zehir kattı tatlı aşıma,
Uzatıp elimi ala mı bildim?