Cumartesi günü bir dost meclisinde "yıllar önce Yalçın Doğan'la birlikte yaşadığımız matrak bir telefon dinleme olayını" anlatıyorduk.
Dinleyenler de gülüyorlardı.
Bu arada Fatih Altaylı birden yerinden kalktı, kapıya yöneldi.
"İşin mi çıktı?" diye sorduk.
"Hayır" dedi:
- Anlattığın hikâye çok ilginç... Hemen internet sitesindeki köşeme yazacağım.
FATİH ALTAYLI
Fatih Altaylı'ya "dur, otur" dedik:
- Cuma günü gazetede, yazı işlerinde anlatmıştık... Arkadaşlar "yaz" dediler... Kendimiz yazacağız... Pazartesi yayınlanacak.
Altaylı "atlattım seni" diye kahkahayı bastı ve kayboldu.
ARAYAN ARAYANA
1 saat sonra "Habertürk" ten aradılar:
- Fatih beyin internetteki yazısı çok ilginç... Sizinle canlı bağlantı kuracağız... Olayı TV'de anlatmanızı rica ediyoruz.
Ardından Kanal 1'in kameramanı geldi:
- Lütfen bize de anlatır mısınız?
Derken "başka TV'ler" aramaya başlamaz mı?
İŞTE HİKÂYEMİZ
1980 öncesiydi.
Bülent Ecevit'in "Adalet Partisi' nden 11 milletvekili ayartıp, onları bakan yaparak kurduğu hükümetin" son aylarıydı.
Başbakan'la birlikte gezideydik.
Geceyi KonyaAkşehir'de geçirecektik.
"Hikâyemiz" işte o döneme ait.
O tarihte Akşehir'de "Başbakan'ı ağırlayacak otel" nerede?
"Parti büyüğü" ve Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ, "ilçenin en büyük otelini" kapatmış.
Başbakan ve eşi için "özel bir oda" açıldı.
Bakanlar, milletvekilleri, gazeteciler ise "2'şer, 3'er, 5'er kişilik odalarda" kaldılar.
YALÇIN DOĞAN
Biz o zaman TERCÜMAN gazetesinde "yönetici" ve "yazardık."
Yalçın Doğan da Cumhuriyet'in "Ankara Temsilcisi ve yazarı."
İkimize bir oda verildi.
Odalarımıza girdik.
Üstümüz başımız toz toprak.
Bir yandan duş aldık, bir yandan evlerimizi aradık.
TELEFON
O tarihte "bırakın cep telefonunu" otomatik telefon bile yok.
Yalçın "otelin santralini" aradı.
Bizim "ev telefonlarını" yazdırdı.
Sonra "beklemeye" başladık.
Belki yarım saatte bağlanacak, belki bir saatte.
BAŞBAKAN
Hayli vakit geçmişti.
Yalçın'a dedik ki "santrale bir sor, ne oldu bizim telefonlar."
Yalçın ahizeyi kaldırdı, kulağına götürdü ama santrali aramadan bize döndü:
- Dinle, dinle... Başbakan telefonda.
HÜKÜMET ZORDA
Otel eski, telefon arızalı, hatlar karışık. Başbakan Ankara'yla konuşuyor.
Devlet Bakanı Salih Yıldız'la.
Biz de Yalçın Doğan'la birlikte dinliyoruz.
Salih Yıldız "hükümetin çatırdadığını" söylüyor:
- İmar ve İskân Bakanı Ahmet Karaaslan her an istifa edebilir... Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı da... Sonra Hilmi İşgüzar... Ve daha 3-4 bakan...
Saydıkları hep "11'ler kesimi."
TAKTİK
Bülent Ecevit de "taktik" veriyor:
- Şu bakanı bize falanca kişi ayarlamıştı... Filanca bakan için Kapalıçarşı'daki fişmanca kuyumcu devreye girmişti... Hemen onlarla temasa geçin... İstifalar önlensin... Yoksa hükümet düşer.....
ANLAŞMA
Sonunda Ecevit'in telefon konuşması bitti.
Ellerimizde kâğıt kalem, Yalçın'la birbirimize baktık.
Yalçın dedi ki:
- Biz... Cumhuriyet... Biliyorsun... Büyük bir haber ama... Yazmayacağım.
- Öyleyse sus ve kimseye de anlatma.
- Anlaştık.
TUTANAK GİBİ
İstanbul'u aradık, gazeteyi.
Bir süre sonra telefon bağlandı.
Ve "olayı" olduğu gibi yazdık.
"Tutanaktan çözercesine."
BÜYÜK ŞÜPHE
Ertesi sabah gazeteler gelince...
TERCÜMAN'daki "telefon konuşması" okununca...
Kızılca kıyamet koptu.
Herkes "birbirinden" şüpheleniyordu.
KİM VERDİ?
Acaba konuşmayı "bir bakan mı vermişti?"
Yoksa odayı "Başbakan'ın korumaları mı dinlemişti?"
Şüpheler bir ara "Anadolu Ajansı Genel Müdürü Aytekin Yıldız üzerine yoğunlaştı."
Zira o bir akşam önce "görüşmek için Başbakan'ın odasının önünde bir süre beklemişti.
KAYGILAR
Sonunda "Başbakan'ın otobüsüne" bindik.
Biraz sonra Başbakan ve eşi de geldiler.
"Zarif Ecevit" her gün yaptığı gibi, otobüste herkesin elini sıktı.
Sıkarken de "saygılar" demeyi ihmal etmedi.
Sıra bize gelince.. Ecevit'in "yüzü asıldı."
Elini uzattı ve "kaygılar" dedi, yürüdü.
Biz ise her zaman söylediğimiz sözleri tekrarladık:
- Saygı bizden sayın Başbakanım.
ORHAN EYÜBOĞLU
Ve gezi bitti, Ankara'ya dönüldü.
Başbakan Yardımcısı (eski polis müdürü) Orhan Eyüboğlu aradı.
Çok yakın dostumuzdu.
"Konuşmamız gerek" dedi.
Buluştuk, konuştuk.
MASAYA YUMRUK
Orhan Eyüboğlu "gazeteci haber kaynağını söylemez, bunu biliyorum" diye söze başladı:
- Sana şerefim üzerine söz veriyorum... Aramızda kalacak... Başbakan'ı kim dinledi?.. Sana bu servisi kim yaptı?.. MİT mi?.. Derin devlet mi?.. Kontrgerilla mı?.. Polis içinde gizli bir yapılanma mı?
"Hayır" dedik.
Ve "Yalçın Doğan'la birlikte yaşadığımız matrak olayı"
anlatmaya başladık.
Ama Eyüboğlu birden sözümüzü kesti.
Yumruğunu masaya vurdu:
- Bunca yıllık dostuz... Ve ben senelerin polis müdürüyüm... Sen beni çocuk mu sanıyorsun?.. Yani ben bu masala inanacak kadar saf mıyım?
NE GECEYDİ AMA
Yıllar geçti aradan...
Ne zaman karşılaşsak Yalçın Doğan der ki:
- Ne geceydi ama... Ne telefon konuşmasıydı ama... Ben yazmadım, işin kaymağını sen aldın, bu kıyağımı da unutma.