Milas'ta "yanan yerlerin üzerinde" uçarken, aşağıdaki köylere baktık. Yangının "ya kıyıcığında" kalmış, kurtulmuş. Ya "göbeğinde" bulunuyor, fedakar ormancı tarafından kurtarılmış.
***
Biraz sonra "aşağı inip" mola verince...
"Brifing salonuna" girince...
"Yerel medyadan" arkadaşlarla karşılaştık.
"Yangıanılarını" anlattılar.
Köyün birinde muhtar bağırıp duruyormuş:
- Nerede bu devlet?.. Nerede resmi görevliler? Ormanlar yanarken ne yapıyorlar?
Gazeteci dayanamamış:
- Muhtar, muhtar... Vali de, Genel Müdür de, ormancılar da yangını söndürmeye uğraşıyor-lar... Ya sen ne yapıyorsun ?
"Hikayeyi" anlatan gazeteci dedi ki:
- Muhtar o sırada tavla oynuyordu... Benim sözlerim üzerine bozuldu, zarları fırlattı, çıktı, gitti.
***
Yeniden "yukarılardayız."
Bir yanımız deniz. Diğer yanımız orman.
Arada ise "siyah lekeler."
Yangın bölgesinde tam "7 köy" saydık. Ateş düştüğü yeri yakar. Köylünün kendisi kurtulmuş ama "ciğeri yanmış.."
Sadece köylünün mü? Hepimizin.