Prof. Nevzat Yalçıntaş yeni ayakkabı almış.
Modaya uygun, şık ve pahalı.
Sonra Cuma namazına gitmiş.
Namazdan çıkarken bakmış ki gıcır gıcır ayakkabılarının yerinde yeller esiyor.
Yalçıntaş hoca oraya bakmış, buraya bakmış.
Ama yepyeni ayakkabıları "gitti, gider."
Camiden "çorapla" ayrılmış.
İlk gördüğü taksiyi çevirmiş.
Ayakkabıcı dükkanına gitmiş:
- Durum böyle böyle... Cuma namazında ayakkabım çalındı... Bana yeni ayakkabı ver.
TÜRBE ZİYARETİ VE ÖNLEM
Ali Coşkun, Nevzat Yalçıntaş ve dostları bir "türbe ziyaretine" gitmişler.
Ayakkabılarını çıkarmış, içeri girmişler.
Ancak Prof. Yalçıntaş daha önce sütten ağzı yandığı için "yoğurdu üfleyerek yiyeceğim" demiş.
Ayakkabısının bir tekini "türbenin bir köşesine" koymuş.
Diğer tekini "öteki köşesine."
Yanındakilere de şöyle demiş:
- Hırsız nasıl olsa tek ayakkabıyı çalmaz... Tek ayakkabı kimsenin işine yaramaz.
Ve türbeye girmiş.
Namaza durmuş.
AYAKKABININ TEKİ NASIL SAKLANDI?
Ali Coşkun, türbedeki namazı erken bitirmiş.
Hemen dışarı çıkmış.
Prof. Yalçıntaş'ın ayakkabısının tekini almış.
Götürmüş, otomobilin içine saklamış.
Sonra dönüp, yeniden türbeye girmiş.
TEK AYAKKABI KİMİN İŞİNE YARAR?
Prof. Yalçıntaş namazını kılıp, türbeden çıkınca...
"Hay Allah" diye sesini yükseltmiş:
- Ayakkabımın teki yok... Kim almış olabilir?.. Tek ayakkabı kimin işine yarar?
Ali Coşkun hemen yanına gelmiş:
- Hocam, tek ayakkabı ancak tek ayaklı birinin işine yarar... Kimbilir, belki de ayağının tekini otomobil kazasında kaybeden biri almıştır.
PROF. YALÇINTAŞ BEDDUA EDİYOR
Nevzat hoca türbeden "tek ayakkabıyla" ayrılmış.
Öteki ayağında ayakkabı olmadığı için biraz "aksayarak, topallayarak" yürüyormuş.
Koskoca Prof.Yalçıntaş'ı o halde görenler birbirlerine göstermişler.
Gülmüşler. Prof. Yalçıntaş bunun üzerine, içinden, beddua etmiş:
- Yarabbi... Benim ayakkabımın tekini kim aldıysa... Beni kim böyle gülünç duruma getirdiyse... Sen de onu herkesin içinde gülünecek duruma sok.
İSTER İNAN, İSTER İNANMA... İŞTE MUCİZE
Az sonra otomobilin yanına gelmişler.
Kapıyı açıp, içeri girmişler.
Nevzat hoca bir de ne görsün...
Ayakkabısının teki otomobilin içinde.
Daha önce kendi oturduğu yerde.
"Bu bir mucize" diye sevinmiş.
Ali Coşkun da "evet" demiş:
- Ziyaretine geldiğimiz muhterem şahsiyetin mucizesi... Nevzat hoca sen artık cennetliksin.
5 YILDIZLI OTELDE AYAKKABI BOYATMAK
Gel zaman git zaman, aradan aylar geçmiş.
Ali Coşkun ile Prof. Nevzat Yalçıntaş, Suudi Arabistan'a gitmişler.
Riyad'da 5 yıldızlı bir otele yerleşmişler.
Ali Coşkun akşam yatmadan önce ayakkabılarını, oda kapısının dışına bırakmış.
"Görevliler alsınlar, boyasınlar" diye.
Zira Avrupa'da da daha önce bunu yapmış.
Her defasında ayakkabısı boyanıp, getiriliyormuş.
"İMDAT... AYAKKABIM ORTADA YOK!"
Sabah olmuş.
Ali Coşkun takım elbisesini giymiş.
Biraz sonra otelin salonunda başlayacak olan toplantı için hazırlanmış.
Tam çıkacağı sırada bakmış ki, kapının önünde ayakkabısı yok.
Otel görevlilerini aramış.
Onlardan "bilmiyoruz... Çalınmış... Kapı önüne bırakmamalıydınız" yanıtını almış.
Ve hemen Prof. Yalçıntaş'ın odasına telefon etmiş:
- Nevzat hoca... İmdat.
PROFESÖR FORMÜL BULUYOR
Prof. Yalçıntaş, Ali Coşkun'u dinlemiş.
Sonra gidip, toplantının yapılacağı salonu incelemiş.
Ve bir formül bulmuş:
- Ayağınıza banyodaki şu "tokyo"ları giyin... Pantolonunuzu biraz aşağı indirin ki, "tokyo"lar gizlensin... Toplantı daha başlamadan hemen salona gidelim... Sizin oturacağınız masada örtü var... Örtü büyük... Yere kadar sarkıyor... Ayaklarınızı örtünün altına sokarsınız... Kimse farketmez.
MEDYA HERŞEYDEN HABERSİZ
Formül başarıyla uygulanmış.
Salonda gazeteciler, TV kameramanları varmış.
Kimse birşey farketmemiş.
Karşılıklı konuşmalar yapılmış.
Müzakereler olmuş.
Ve toplantı sona ermiş.
Ali Coşkun'un niyeti, salondan çıkıp, doğruca bir ayakkabıcı dükkanına gitmekmiş.
YA HABİBİ ALİ... BEN SEVİYOR SENİ
Tam bu sırada Suudi Arabistan'ın Odalar Birliği Başkanı, Ali Coşkun'un yanına gelmiş:
- Ya habibi Ali... Haydi birlikte yemeğe gidelim.
Ali Coşkun "siz gidin, ben arkadan gelirim" diye adamı başından savmak istemiş.
Ama ne mümkün:
- Olmaz ya habibi Ali... Ben çok seviyor seni... Birlikte gideceğim yemeğe.
BU NE HAL? BU NASIL AHVAL?
Ali Coşkun çaresiz ayağa kalkıp, yürüyünce...
Suudi Arabistan Odalar Birliği Başkanı, Ali Coşkun'un ayaklarındaki "tokyo"ları görmüş.
- Ya habibi Ali... Bu ne ahval?
"Ahval", tam üstü kaval, altı şişhane...
Lacivert takım elbise.
Ve bir çift beyaz "tokyo."
BEDDUA BİR TUTTU, PİR TUTTU
Ali Coşkun "sayın başkan" diye söze başlayıp, bir mazeret uydurmuş:
- Buradan çıkıp Mekke'ye gideceğim... Onun için böyle giyindim.
- Ya habibi Ali... Mukaddes toprağa bu tokyo ile gitmek vaciptir amma, üstündeki takım elbise neyin nesi?
Ali Coşkun bocalamış.
Ve yanına yaklaşan Prof. Yalçıntaş'a dönmüş:
- Hocam, hani türbe ziyaretinde senin ayakkabının teki kaybolmuştu ya... Sen o gün, ayakkabının tekini alana hiç beddua falan etmiş miydin?