Okur Temsilcisi'ne farklı tonlarda eleştirel seslerini duyuran bazı okurlara göre geçen hafta Okul Sütü programında yaşanan problemler gazete tarafından "görmezden gelindi" veya "yanlış-eksik yansıtıldı".
Kampanyanın kapsamı gelişmenin izlenmesini öncelikli, haberi de önemli hale getirmeye yeterliydi. Milli Eğitim ile Gıda-Tarım-Hayvancılık Bakanlıklarının katılımıyla başlatılan kampanya ülkede 32.500 okulu, toplam olarak 7.2 milyon öğrenciyi kapsıyordu.
Çarşamba günü işler ters gitti: 24 ilde 1.500 kadar öğrenci sindirim rahatsızlıkları nedeniyle hastanelerde tedaviye alındı.
Bu ayrıntıları 3 Mayıs tarihli SABAH'ın iç sayfasında Sütlü Eğitim Sıkıntılı Başladı başlıklı, dört parçalı, kapsamlı haberinden aldım.
Ancak, gelişmenin medyaya yansıması, daha yaygın kabul görmüş "zehirlenme" başlığı altında sunulunca, soru işaretleri ve tepkiler de gecikmedi. Bunlar cuma günkü gazeteyle ilgili "ilgiyi esirgiyorsunuz" mealindeki şikâyetlerle de sürdü.
Bağımsız bir temsilci gözüyle bakıldığında okur tepkilerini kısmen haklı kısmen de abartılı kılan şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:
Haberin perşembe günü baş sayfadan sunumu ile iç sayfadan verilişi arasında bir "orantı farkı" var. Kampanya büyük, 1.500 çocuk hastaneye başvurmuş, 25 ilde sorun çıkmış. Oysa haber, baş sayfanın kenarında önemi yansıtmayan bir boyutta, üstelik "Okullara 28 bin Ton Süt Dağıtıldı" gibi gelişmeye atıfta bulunmayan bir başlıkla çıkmış. Gerçi alttaki metinde soruna değiniliyor, ama okur haklı olarak önce başlığa bakarak yargıda bulunur.
Aynı manzara ertesi günkü baş sayfada da var. Küçük bir başlıkta "Hassas Çocuğa Ayran" başlığı seçilmiş. Oysa iç sayfada, baş sayfaya da yansıması okurlarca (gelen tepkilere göre) beklenen bir "müteakip olay" var: İkinci günde de 700 kadar öğrenci hastanelik olmuş.
Yani baş sayfa okuru harekete geçirecek ölçüde bu konuda "utangaç" davranmış. Bu aşikâr. Okurların haklı olduğu nokta da bu.
Ancak, perşembe günü iç sayfada haber hem temel verileri hem de gerek iktidar gerekse muhalefetin tepkilerini yansıtmak bakımından tatmin edici. Bu açıdan bakınca, okur tepkilerine hak vermek mümkün değil.
Ancak tepkilerin bir de "hükümet yanlısı olduğunuz için zehirlenmeyi örtbas ediyorsunuz" tarzında yansıyan boyutu var. Acaba "zehirlenme" mi veya başka bir şey mi?
Tıp, bilim, teknik vb gibi konularda tecrübeyle sabit ki, ülkemizde medya, "ne pahasına olursa olsun muhalefet" adına çoğu kez kuyuya bir taş atar ve çıkartmak için kırk bin kişi yetmez. Bunun sebebi, "aslında olan nedir" konusunda halkın gerçekleri tam olarak öğrenme hakkının, siyasi misyon hesapları uğruna gözardı edilmesidir.
Bu genel bir tespit.
Zehirlenme mi, değil mi? Neden bu oldu? Tıbbi açıklaması nedir? İşte bu alanda eksikler var. Bu durumlarda iki unsur gerekir: Bağımsız uzmanları konuşturmak, tartıştırmak. Ayrıca, köşe yazılarında, nesnel bilgilerle okuru aydınlatmak. Perşembe ve sonrasında gazetede ne yazık ki konuyu bu şekilde ele alan analiz, yorum ve köşe yazısı eksikliği belirgin. Medyamızın "görev ihmali" içinde olduğunu düşünenler, sayıca az da olsalar, püf noktasına parmak bastılar. Bunlardan birinin, değerli meslektaşım İsmet Berkan'ın cumartesi günkü köşe yazısından önemli bazı kısımları paylaşmak gerekiyor:
"...ilk günün ilk saatlerinde binlerce ilkokul çocuğunun sütten zehirlendiğine ilişkin haberler ortalığı kapladı. Oysa yaşanan son derece sıradan, hatta neredeyse olağan bir durumdu. Yetkililerin bunu öngörememiş olması skandalın resmi ayağını oluşturuyor.
Medyanın skandalın üzerinden geçen bunca güne rağmen hâlâ izleyicisine/okuyucusuna gerçek bilgiyi ulaştırmamış olması ise skandalın 'sivil' tarafı."
"Kabaca 'süt şekeri' diye anılan laktoza karşı hassasiyet, yani laktozu bağırsakta çözen enzimlerin yokluğu, ülkeden ülkeye değişim göstermekle birlikte bizde oldukça yaygın. Bu enzimin görevini yapan bakterilerin bağırsakta yerleşmesi ise ancak süt tüketimi ile gerçekleşebilen bir şey."
"Oysa iki bakanlığı çocuklara süt vermeye yönlendiren şey zaten ülkede süt tüketiminin az olması, özellikle çocukların bu kalitedeki proteinden yararlanamaması."
"...eğer başından beri işin içinde Sağlık Bakanlığı da olsaydı, mutlaka laktoz intoleransı konusunda daha duyarlı olunacaktı ama olunmadı, velilerin beyanıyla yetinildi.
Oysa o çocuklar o yaşa gelene kadar sütle tanışmamışlardı, velileri de bilmiyordu. Binden fazla çocuğun hastanelik olmasına iki bakanlığın yetersizliği sebep oldu.. bu yetersizliğin hesabı verilmeli." "Haber televizyonları topluma panik salmak için değil, topluma gerçek bilgi aktarmak için vardır. Acaba onlar bunun ne kadar farkında? 'Zehirlenme' o kadar kolay telaffuz edilmemesi gereken bir sözcük değil mi?"
"Olay gününden beri çok sayıda 'uzman' ve 'doktor' TV'ye çıktı, gazetelere konuştu ama ben bunlar içinde gerçek bir hasta çocukla karşılaşmış, okulda içtiği sütten etkilenip hastanelik olmuş bir çocuğu muayene ve tedavi etmiş tek bir tanesine bile denk gelemedim."
"'Bozuk süt' veya 'Tarihi geçmiş süt' iddialarına hemen itibar eden medya, nedense aslında çok daha vahim bir durum olan laktoz intoleransına fazla itibar etmedi. Acaba neden?"
"Çocuğu sütten etkilenen kaç aileyle yapılmış söyleşi, onların evlerinden izlenimler izlediniz veya okudunuz? O evlerde daha önce süt tüketilip tüketilmediğini öğrenebildiniz mi? Fakirliğin bu boyutunun haber olduğunu gördünüz mü?"
Konuyu, Berkan'a ait - benim de az önce vurguladığım noktada - "son söz"le kapatalım:
"Siyasi tutumlarımız bizim bilgiyi umursamamak noktasına kadar keskinleşmiş durumda ne yazık ki..."