Gazetenin mutfağına gün içinde çok farklı kanallardan haber akar. Servisler, ajanslar, TV kanalları, özel alanı izleyen uzman muhabirler ve tabii ki internet, özellikle sosyal medya.
Baskı saatlerine yaklaşıldıkça gazetenin içeriği büyük ölçüde saptanmıştır. Belirlenen şema üzerinden sayfa çatılır, gerekli görseller hazırlanır ve şekillendirmeye son hali verilir.
Zaman daraldıkça haber seçimi de baskı altında kalır. Ancak çok büyük ve sarsıcı bir gelişme olursa sayfalar 'yıkılır', yeniden çatılır.
Salı günü gelen bir haber, zaten yüklü olan gündemde pek dikkati çekmedi. Adeta arada kaynadı gitti.
18 Nisan Çarşamba günü gazetenin üçüncü sayfasının altlarında şu başlıkla sunuldu:
Dedesi Ölünce Doktoru Bıçakladı.
Kısa haber de şöyleydi:
"Gaziantep'te kanser hastası 85 yaşındaki dedesinin hayatını kaybettiği Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi'ni basan 17 yaşındaki M.G., dedesini ameliyat uzman doktor Ersin Arslan'ı kalbinden bıçakladı. Ancak hastanenin seferber olmasına karşın Arslan, kurtarılamadı. Olay yerinden kaçmak isteyen M.G. hastane polisi ve özel güvenlik görevlileri tarafından yakalandı. Dr. Arslan'ın ölüm haberini alan yüzlerce meslektaşı hastanenin acil servisi önünde toplandı. Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Yavuz Coşkun olayın takipçisi olacaklarını söyledi. Sağlık Bakanı Recep Akdağ da olayla ilgili bir başsağlığı mesajı yayınlayarak saldırıyı kınadı."
Yaşananın önemi aynı gün gelen tepkilerden anlaşıldı. Okur Temsilcisi'ni arayan bir kısmı doktor, çok sayıda okur, olayın gazete tarafından 'hiç önemsenmediğini' öne sürerek eleştiriler yönelttiler.
Gaziantep'ten arayan bir doktor şunu söyledi:
"Doktorlar ve sağlık personeli giderek artan baskılar altında. Bir süredir, güvenlik ihtiyacının artmasını gerektirecek tehditler geliyor. Meslektaşımıza yapılanlar bana göre buzdağının sadece görünen kısmıdır. Hassasiyetlerin gazetenin tarafından göz ardı edilmesini yanlış ve tehlikeli buluyorum. Daha fazla ihtimam istiyorum."
Yaptığım araştırmadan şu sonuçlar çıkıyor:
Haber ajanslardan ve yerel muhabirlerden gazetelere akmış, ve SABAH da dahil aynı gün (17 Nisan) akşama doğru internet sitelerine girmiş.
Hatta SABAH'ın Adsız Günebakan imzalı ilk haberinde hemen olayın ardından yüzlerce doktorun hastanede toplanması ve kınama gösterisi de ayrıntılarıyla (ve olayın önemine dair kuvvetli işaret olarak) yer almış.
18 Nisan'da tepkilerin çığ gibi yayılması ve Ankara'ya da sirayet etmesiyle önem anlaşılmış. 17 Nisan'da bir gazete hariç hiçbiri haberi baş sayfada görmemişken, 19 Nisan'dan itibaren cinayete tepkiler ve son üç yılda sağlık personeline yönelik şiddette yaşanan patlamayı da içeren bilgiler hemen her gazetenin manşetlerine kadar tırmanmış.
Her ülkede belli meslekler şiddet tehdidi ve riskleri altında. Kimi ülkelerde (mafyanın güçlü olduğu yerlerde) yargıç ve savcılar, Suriye gibi polis rejimlerinde gazeteciler, bizde de doktorlar ve taksi şoförleri bu kategorilerde sayılabilir.
Meslek gruplarına karşı şiddet sistematik ve yaygın gibi görünüyor, o meslek mensuplarınca güçlü bir tehdit algılaması yaratıyorsa, basının şiddet olayları haberleri ile ilgili bir anteni daha açık tutması gerekli hale de geliyor.
Bazı okurlarımızın öne sürdüğü gibi bu son gelişme tamamen göz ardı edilmiş veya bile bile karartılmış değil. Bu tepkilerin bir kısmı, cinayetin yarattığı hiddetin, yani duyguların sonucu.
Öte yandan, bu olay da gösterdi ki, her yazı işleri odasında refleksleri daimi olarak canlı, alarmda tutmak gerekiyor. Bazen sıradan, rutin gibi görünen bir olay, büyük toplumsal patlamaların, çalkantıların habercisi olabiliyor.