Hasan Cemal, 25 Eylül Perşembe günkü Medya Adam Olmadan, Demokrasi Adam Olmaz! başlıklı (bana göre "sexist(!)" bir başlık ya, her neyse) yazısında, şöyle diyor:
"Yeni atanmış genel yayın yönetmeni olarak patronun karşısına otururken, bizim gazetecilik mesleğinin bağımsızlığıyla, evrensel ilkeleriyle ilgili konuları gündeme getirdik mi?
'Okur temsilcileri'miz var, iyi de oldu. Ama bu konuda ne kadar titizlendik? Örneğin, okur temsilcilerinin kalite kontrolü yaptıkları gazetelerin maaşlı çalışanları olamayacağını düşündük mü?"
Dokuz yıldır dünyada haber kuruluşu ombudsmanlığı yapan, örgütlerinin bir ara başında da bulunan bir Okur Temsilcisi olarak kendisini arayarak şu bilgileri verdim:
Evet, bu maaş meselesi akla gelebilecek bir konudur. Ama üzerinde düşünülmüş ve dünyada kapatılmış bir konudur. Dünyada maaşını kendi haber kuruluşu dışında bir yerden alan bir ombudsman yoktur. Yıllardır, Le Monde'dan New York Times'a, Guardian'dan Yomiuri Şimbun'a, Kanada yayın kuruluşu CBC'den TV France'a kadar her saygın haberci kurum, ombudsmanlarının maaşını kendisi öder.
Mesele, işin püf noktası, maaşı kimin verdiği değildir. Mesele, kurum veya kuruluşun, ombudsmanının elini ne kadar "serbest bırakıp" ona ne kadar güvendiğidir. Bu da sadece sağlam ve hukuki bağlayıcılığı olan bir sözleşmeyle sağlanır. İyi bir sözleşme, okura "bizim ombudsmanımız bağımsız, ona müdahale edemeyiz" diyebilen bir sözleşmedir.
SABAH'ın Okur Temsilcisi'ni Türkiye'de diğerlerinden ayıran temel unsur, işte böyle bağlayıcı bir sözleşmenin olması. Bunu tekrar SABAH internet sayfasına koyacağım, okurlar da görsün diye.
İkinci önemli konu, Okur Temsilcisi'nin künyede yer alıp almadığı ile ilgilidir.
SABAH, bırakın Türkiye'yi, dünyada künyeye alma yoluyla ombudsmanlığı kurumsallaştırmış az sayıdaki gazeteden biri.
Ancak, Hasan Cemal şunu sorarsa, ona katılırım:
"Acaba hataları azaltma, hata üreten yapısal ve zihni sebepleri ortadan kaldırma konusunda gazetelerin yazıişleri, seninki de dahil, okur temsilcilerini ne kadar ipliyor?"
Bu yerinde bir tespit olurdu.
Varsa, tıkanıklık oradadır.
Türkiye'de esas tartışılması gereken de bu tıkanıklıkların patron korkusu olmadan, "içerde" sakince konuşularak aşılması konusudur.