OKURUMUZ Pervin Berkan, 18 Ekim tarihli Gergin Bekleyiş manşetinde yer alan bir ayrıntıdan şikayetçi olan 8 okurdan biri.
"17 Ekim biz İzmirliler için kötü bir gündü. Depremi kentte yaşamayanlar bu ruh halini iyi anlayamaz. Dürüst habercilik yapan bir gazetenin bu konuda daha duyarlı olmasını beklerdim" diye yazmış.
Soruyor:
"Manşeti haberinizde İzmir'de 7 şiddetinde deprem olacağı söylentisine yer vermeniz ne kadar doğru? Doğruluğu belirsiz bu haber yüzünden birçok kişi geceyi kabus gibi sokaklarda yaşadı. Diyelim ki doğruluk payı var, 7 şiddetinde bir deprem olabilir (ki bunu kimse bilemez, bilinse dünyada yüzlerce depremden önce önlem alınırdı) sizin panik yaratmanız mı doğrudur? İnsanları önlem için bilinçlendirin, tedirgin etmeyin."
Berkan'ın tepkisini anlayışla karşılıyorum.
Depremin dehşeti herkesin malumu.
Ancak, bilinen gerçek ve habere yansıyan da şu:
Peşpeşe gelen sarsıntılar zaten kent halkında yeterince korku yaratmıştı. Buna, kentte hızla yayılan fısıltı gazetesi de eklendi. Halk büyük tedirginlik yaşadı. Bu tür felaketlerde söylentiler çok bulaşıcıdır. Nitekim İzmir'de öyle bir hale gelindi ki 21 Ekim'de kent durup dururken sadece dedikodu aldı yürüdü diye sokaklara döküldü. 22 Ekim tarihli Sabah'ın başlığı bence doğru olarak İzmir'i Fısıltı Depremi Vurdu şeklindeydi.
Haberin yanında söylentilerin neler olduğu, daha önemlisi Kandilli Rasathanesi Müdürü Gülay Barbarosoğlu'nun "dedikodulara aldırmayın" çağrısı da yer alıyordu.
Durum bu.
Berkan ile diğer 7 okura şunu belirtmeliyim: Gazete böyle durumlarda, paniğe yol açan nedenleri de halka aktarmak zorundadır.
Yaşanan kargaşada kulaktan kulağa yayılan lafların payının çok büyük olduğu anlaşılıyor.
Paniğe yol açan Sabah değil, habere konu olan dedikodu üreticileri, felaket tellallarıdır.
Bu haberler, tam tersine, halkı akılcı ve sakin olmaya yöneltici niteliktedir.