Gezi Parkı merkezli "Taksim Dayanışması"ndan mutluluk duyanlar, bunun "Yeni Türkiye"nin ve "Yeni Demokrasi"nin işareti olduğunu da vurgulamaktalar.
Sanırım bu noktada olayların polisin aşırı güç kullanması ile başladığını, bu şiddete hedef olanların Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesini engellemeye çalışan "Çevreciler" olduklarını falan söylemek, artık pek anlam taşımıyor.
Nitekim direniş eylemcileri de Gezi Parkı konusunda Hükümet'in ve Belediye'nin geri adım atmasına pek aldırmamaktalar.
Galiba bu noktada "Yeni Türkiye" ile "Eski Türkiye" arasındaki farkları veya yeni demokrasinin eskisinden ne kadar farklı olduğunu Gezi Parkı'na dayalı eylemlere bakarak anlamaya çalışmak, daha akılcı ve daha gerçekçi olacaktır.
Kim eskiyi temsil ediyor?
Eğer bu mantık çizgisine dayalı olarak siyasete ve demokrasiye bakmaktaysanız mesela Başbakan Erdoğan "Eski Türkiye"yi, eylemciler ve onları anlayışla karşılayanlar da "Yeni Türkiye"yi temsil etmekteler.
Eski Türkiye'nin siyasetinin en temel göstergeleri "Resmi İdeoloji"nin, "Vesayetçi ve askeri demokrasi"nin varlığı değil miydi? Bunun gibi sosyo politik gerçeklerin yok sayılması ve mesela "Kürt Realitesi"nin görmezden gelinmesi de Eski Türkiye tablosunu oluşturmaz mıydı?
Bunların yanında kitlesel kalkışmaların sivil demokrasiyi yıkmak için Derin Devlet tarafından güdülmesi de, sık sık tanık olunan durumlar değil miydi?
Eski Türkiye'nin tabloları
Eski Türkiye'nin bu niteliklerini sona erdiren siyasetçilerin başında Başbakan Erdoğan'ın geldiğini inkâr etmek, aymazlıktır.
Eğer gerçekten siyaseten yeni bir Türkiye'den ve yeni bir demokrasiden söz edilecekse, bunun mimarı Başbakan Tayyip Erdoğan değil midir?
Ya da Yeni Türkiye'nin oluşum sürecinde AK Parti'nin kapatılması için açılan dava, Cumhurbaşkanı seçiminin yargı tarafından engellenmesi, Genelkurmay Muhtırası, Cumhuriyet Mitingleri, cunta oluşumları, Anayasa referandumunda "Hayır" kampanyası ve son olarak "Barış Açılımı"nın sabote edilmesine dönük provokasyonlar, "Eski Türkiye"nin direniş girişimleri değil midir?
Bütün bunları görmezden gelip, Gezi Parkı eylemlerinin aktörlerinin Yeni Türkiye'yi ve Yeni Demokrasi'yi simgelediklerini söylemek mümkün olabilir mi?
Bir de bunların yanında "Meşruiyet" sorunsalı var.
"Kart abiler"
Demokraside yönetimlerin belirlenmesinin tek ve nihai aracı olan "Seçim Sandığı"nı yok sayan bir anlayışın eyleme dönüşmesi gerçekten "Yeni Demokrasi"yi mi ifade ediyor?
Gerçek bir "Akil Adam" olan Etyen Mahçupyan'ın Zaman'daki yazısının son bölümünü aktararak bu konuyu noktalayayım:
"- Gezi gençliği ve hele Taksim Dayanışması denen kart abiler hareketi en az Başbakan kadar otoriter bir çizgi izliyor. Evet, gençlerin ve Gezi Parkı'na ilişkin itirazların dikkate alınması bir demokratik hak... Ama o itirazların ve taleplerin hayata geçmesi bir hak değil. Çünkü direnişçilerin o park üzerinde 'özel' bir hak sahiplikleri olmadığı gibi, taleplerinin temsil yeteneği de belirsiz.
Hangi toplumun adına?
- Dolayısıyla talepleri 'bizatihi meşru' değil... Eğer meşruiyetin bir yeri işgal ederek sağlandığını sanıyorlarsa o başka. Ancak ona da 'demokratik' falan denmiyor. Hele Dayanışma'nın olur olmaz her konuda 'olması gerekeni' öne sürmesi ve bunu da 'toplum adına' yaptıklarını söylemesi, utanç verici bir çiğliği, kibrin kendini ifşa eden bir akılsızlığa dönüşmesini, apaçık bir ergenlik halini ifade ediyor."
Eylem koyan kalabalıkların konumunu hiç tahlil etmeden sadece bunlara ve eylemlerine alkış tutmak ve seçim sandığından çıkan meşruiyeti yok saymak, aslında eski Türkiye'den bugüne aktarılan bir alışkanlık değil mi?
Başbakan'ın eleştirilen üslubunun alternatifi eylemcilerin söylemlerinde mi bulunuyor?