Cumhuriyet gazetesinde dış politika yorumcusu olarak köşe sahibi olduğumda 22 yaşındaydım...
O yaşa özgü cüretle, dünyadaki her sorunun çözümünü bildiğimi düşünür, aklıma gelen her şeyi yazardım.
Aynı dönemde Akşam'da dış politika yorumları yazan sevgili arkadaşım Ali Sirmen'le, ara sıra kendi konumlarımızı alaya da alırdık.
Bir akşam Beyoğlu'ndaki Çiçek Pasajı'nda Entelektüel Cavit'in yerinde biralarımızı yudumluyorduk.
Ali Sirmen bir ara "Şu Başkan Johnson bizi dinleseydi, başına Vietnam felaketi gelmezdi" dedi.
Ben de bu sözleri onaylamıştım ve sonra karşılıklı kahkahalar atmıştık...
O günlerde bir akşam da masa başında Kemal Tahir'le sohbet ediyorduk.
Bana dünya klasiklerinden hangilerini okuduğumu sordu.
Ben de ilk okuldan başlayarak okuduğum Cervantes'in, Proust'un, Shakespeare'in, Defoe'nin, Exupery'nin, Balzac'ın, Gogol'un, Tolstoy'un ve benzer edebiyatçıların isimlerini ve romanlarını saymaya başladım.
Önemli bir öğüt
Kemal Tahir beni sabırla dinledikten sonra şu öğüdü verdi:
-Bu kitapları çok erken yaşlarda okumuşsun...
10-15 kitaplık bir liste yap. Çocuk yaşlarda okuduğun klasiklerden bazılarını yeniden oku. Bunları yeniden okuduğunda bu romanlardaki çocuklukta farkına varamadığın büyük gerçekleri keşfedeceksin.
Dünyaya farklı bakacaksın. Kemal Tahir'in söylediğini yaptıktan sonra, onun ne kadar haklı olduğunu görmüştüm.
Yurtta ve dünyada yer alan gelişmeleri bugün de izler ve yorumlamaya çalışırken, siyasetin aptallıklara ve hesapsızlıklara çok fazla tahammülü olmadığının eskisinden farklı bir bilinçle farkındayım.
İki önemli ders
Siyasetçilerin ülkelerinin gücünün ötesindeki yaklaşımlarla ekonomiyi nasıl iflas ettirdiklerini, dış politika maceralarıyla ne tür belaları davet ettiklerini, anlamsız kavgalarla ve uzlaşmasızlıklarla darbelere çanak tuttuklarını defalarca gördüm.
Büyük romanlarda bu tür durumlara dönüm aklımda kalan anlatımlar çok var.
Örneğin Küçük Prens'in uzaydaki bir küçük planette rastladığı tek başına yaşayan kral "Ben ne emredersem o yapılır" der ona. Küçük Prens de "O zaman güneşin batmasını emredin" der krala. Kral "Akşam olunca güneşin batmasını emredeceğim" diye cevap verir.
Veya yer altındaki dünyada karşısına çıkan iki yoldan hangisine girmesi gerektiğini soran Alice'e, masaldaki kedi "Nereye gitmek istiyorsun ki" der. Alice "Bilmiyorum" diye cevap verince de kedi "Nereye gitmek istediğini bilmedikten sonra hangi yola girdiğin ne fark eder ki" der.
Akılsız siyasetçiler
Gücünün çapını bilmeye veya hedefini belirlemeye dönük çarpıcı anlatımlar bunlar.
Dün Cihan Ajansı'nın bir haberinde CHP Genel Başkan Yardımcılarından birinin Edremit'in Güre'sinde yaptığı yemek konuşmasını okurken güldüm. Bu kişi partililerine hitaben konuşurken Başbakan Erdoğan için
"Amerika'da kal. Ebedi, ezeli, ilelebet git, sen Obama'nın yanında kal. Obama'nın uşaklığına devam et" benzeri sözler söylemiş.
Acaba bu siyasetçi büyüyüp akıllanınca "Geçmişte ne tür çocukluklar yapmışım" diyebilecek mi?
Ama bir başka mesele daha var. Bu kişinin genel başkanı, yaşını başını almış olmasına rağmen yardımcısı gibi çocukça konuşmuyor mu?