Başbakan Erdoğan'ın ATV ve A Haber ortak yayınında yaptığı açıklamalar, gerçekten önemli konulara açıklık getiren nitelikteydi.
Bu konulardan birincisi, MİT Başkanı Hakan Fidan'ı hedef alan yargı kaynaklı girişimlerin, Başbakan'ı nasıl derinine etkileyip öfkelendirdiğine, hepimizin tanık olmamızdı.
Erdoğan'ın bu konuda söylediklerini hatırlayalım:
"-... MİT Müsteşarımızın Başbakanlık'ın iznine tabi olmasına rağmen bazı gazetelerde çıkan haberler sebebiyle şüpheli sıfatıyla müsteşarın çağrılması üzerine başlayan bir süreç... Tabii bu gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım tarzı değildir.
Burada yargı tamamıyla her şeyi bir kenara koyup, hatta yasayı bir kenara koymak suretiyle yürütme alanına da girme gibi bir adımı atmış oldu... Bir defa devletin işleyişine burada bir çomak sokuluyor.
Alacaksan beni al
- Eğer bir başbakan olarak direkt bana bağlı olan müsteşarıma ben sahip çıkmazsam, çünkü ona talimatı veren benim, ha eğer alacaksanız o zaman beni alın. Onu değil. Çünkü talimatı veren benim. Talimat verilen alınmaz. Bu tür yanlışlar yapılıyor.
O zaman alacaksan beni al...
- Tabii bu ister istemez bizi demek ki bu madde (CMK 250) haddinden fazla bir yetki alanı doğuruyor ve adeta 'biz devlet içinde devletiz' havasına bu işi sokuyor.
Ve 'ben devlet içinde ayrı bir gücüm, devletim. Ben cumhurbaşkanına varıncaya kadar hepsini istediğim anda buraya çağırırım'... Bu da var ha!"
Başbakan Erdoğan'ın "Uludere" olayını ele alış biçimi de kanımca üzerinde durulması gereken "Kaçakçılık-Terör" bağlantısını vurgulaması açısından önemliydi.
O general içeride
Erdoğan'ın bu konuda söylediklerini de unutmamalıyız:
"- Bir defa burası bir terör bölgesidir.
Bu terör bölgesinden 'efendim kaçakçılar gidip geliyorlar'. Olabilir ama unutmayın ki biz bir Hantepe yaşadık, biz bir Gediktepe yaşadık. Hantepe'de, Gediktepe'de katırlarla doçkalar taşındığında, onu uçaklarla veya helikopterlerle bombalamadığı için oradaki tümgeneral, biliyorsunuz, bir açıklama yaptı, 'biz katır zannettik, çoban zannettik, bundan dolayı ateş altına almadık.' Bu günlerce, haftalarca istihza edildi, köşe yazılarında vesaire ve şu anda da zaten o general, malum içerde.
Bundan dolayı birçok yazılar yazıldı.
- Tabii bu bir defa güvenlik güçlerimizin de elinde önemli bir delildi ve burada atacağı adımda buna dikkatle bakıyor. Ben mesela, DVD'lerini izledim. İzlediğimde inanın, orada ne olduğunu anlamanız bir defa mümkün değil. Siz sadece orada bir hareket görüyorsunuz. Zaten giyim kuşam, hemen hemen aynı. Bu o mudur, yoksa başka bir şey midir? Katırlarda ne vardır, bunu da bilemezsiniz."
Sezer ile Gül'ün farkı
Başbakan'ın CHP ile ilişkilere, MHP ve DSP hakkındaki düşüncelerine değinmeyeceğim.
Bunlar her salı grup toplantılarında da seslendiriliyor.
Ama "Başkanlık" ve Cumhurbaşkanı ile Başbakan'ın uyumu meselesi konuşulurken Ahmet Necdet Sezer'e değinip dert yanması da, herhalde şimdiye kadar pek seslendirdiği bir durum değildi.
Onu da hatırlayalım:
"- Sayın Sezer, Anayasa Mahkemesi başkanıyken yerindelik konusundaki düşüncesini cumhurbaşkanı olduğu zaman göremedik. Benim yerindelik hakkımı maalesef birçok kez Sayın Sezer kullandı. Bizim yapmak istediğimiz atamaları hep engelledi.
Nedir dediğimiz zaman da ortada herhangi bir gerekçe maalesef konmadan iade edildi. Bütün bunlar bize zaman kaybettirdi.
Biz, şu anda Cumhurbaşkanımızla çok yoğun, kararlı şekilde adımlarımızı atıp, süratle mesafe alıyoruz. Burada neresi kazanıyor? Türkiye kazanıyor. Kim kazanıyor?
Türk insanı kazanıyor."