Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ı o kadar iyi anlıyorum ki...
Başbakan Erdoğan'ın Kars'taki anıta "Ucube" demesi ertesinde "Başbakan o sözü o heykel için kullanmadı" diye açıklama yaptı.
Ama iki gün sonra Erdoğan "Ben o heykele ucube dedim" diyerek, Günay'ı bir nevi tekzip etti.
Eğer insan iyi niyetliyse ve gereksiz gerginliklerin çıkmaması için çaba gösteriyorsa böyle şeyler başına gelir. Buna benzer bir durumun benim de başıma geldiği bir anım var.
Yıllar önce bir İsveç seyahatindeydik.
Bir gece Hasan Pulur, Güray Koruyan ve ben Stockholm'de bir gece kulübüne gittik.
Ben içeriye gecikerek girdim.
Hasan Pulur ve Güray Koruyan yan yana oturmuşlardı. Benim oturacağım üçüncü koltukta ise bir yabancı oturmaktaydı.
Kavgayı önlemek çabası
Ben de o yabancının yanındaki dördüncü koltuğa oturdum.
Hasan Pulur eğildi ve bana hitaben "Yanındaki bu herife söyle, yerini sana versin, kendisi de senin şimdi oturduğun koltuğa geçsin" dedi.
Benim oturmam gereken koltukta oturan yabancı bana İngilizce sordu:
- Bu adam size ne dedi?
Ben bu yabancıya "Sizden herif olarak söz ettiler, kalkmanızı istediler" demek yerine, işi geçiştirdim:
- Bu gece kulübünü beğenmişler, diye cevap verdim.
Ama olay bitecek gibi değildi...
Bazen Hasan Pulur bazen de Güray Koruyan sürekli eğiliyorlar ve aramızda oturan yabancı hakkında Türkçe ağır ifadeler kullanıyorlardı.
Olay tırmanıyor
- Bu terbiyesiz herife söyle de aramıza girmesin...
- Bu adam hıyar gibi davranmayıp, kalksın o koltuktan...
- Elbise giydi diye kendisini insan mı sanıyor bu adam?
Onlar bana Türkçe bunları her söylediklerinde, aramızda oturan yabancı bana İngilizce "Ne diyorlar" diye soruyordu.
Ben de "Sizinle arkadaş olmak istiyorlar", "Hangi milletten olduğunuzu merak etmişler" benzeri cevaplarla, kendimce olay çıkmasını önlüyordum.
Gece yarısını biraz geçe Hasan Pulur, Güray Koruyan ve aramızdaki yabancı, kurdukları oyunu açıkladılar bana.
Meğer o yabancı da Türk'müş.
Ertuğrul Günay'ı anlamak
Amaçları benim böyle durumlarda nasıl davranacağımı sınamakmış.
Ben de o gün, Ertuğrul Günay'ın bugün yaptığını yapıp, gereksiz bir gerginliği ve muhtemel bir kavgayı önlemeye çalışmıştım.
Eğer Başbakan Erdoğan'ın yerinde olsaydım
"Ben o heykele ucube dedim" demek yerine
"Kültür Bakanım bu konuda gerekli açıklamayı yaptı" diye konuşurdum.
Eğer CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun yerinde olsaydım "Günay istifa etmeli" demek yerine, "Kültür Bakanı siyasi gerginlikleri önlemek amacıyla örnek bir davranış gösterdi, onu kutluyorum" diye konuşurdum.
Ne var ki Türk siyasetinin aktörleri tıksırıncaya kadar gerginlik üretmeyi yeğ tutuyorlar.
Onlardan esinlenen yandaşlar ve candaşlar da gerginlikleri tırmandırmayı demokratik siyasete katkı yapmak biçiminde algılıyorlar.
Sonunda bir bardak suyu değil tüm sosyo-politik yaşamı etkileyen fırtınalar kopuyor. "
Yasemin devrim" olur mu?
Galiba "Şark" kavramı da böyle bir siyasi coğrafyayı ifade ediyor.
Baksanıza Tunus'a...
Kendisi bir saray darbesi ile 23 yıl önce Habip Burgiba'yı devirip iktidarı ele geçiren despot Zeynelabidin Bin Ali, sonunda sokak ayaklanması ile devrildi.
Otuza yakın insanın öldüğü, mağazaların, evlerin yağmalandığı bu ayaklanmaya Tunuslular "Yasemin Devrim" adını vermişler.
Âşık Veysel yaşasaydı "Yasemin"in deforme edilmiş kullanımı karşısında çiçekleri anlattığı "Çiğdem der ki ben alayım"a bir dörtlük daha eklerdi.
Belki şuna benzer dizeler çıkardı ortaya:
"Yasemin der ki ben bir çiçeğim
Kokumu kan kokusu sanmayın
Ak gerdanlarda koklayın beni
Şark usulü siyasete bulaştırmayın"