Okuma bağımlısı insanlardanım.
Bu bağımlılığı annemden ve babamdan aldım.
Aslında her yaz beraber olduğun dedem Yargıtay hâkimi Sait Barlas'tan da aldım bu bağımlılığı.
Sadi'nin "Gülistan"ını, "Bostan"ını, Antepli şairler olan Hasırcıoğlu'nun ve Aydi'nin "Divan" larını, "Mesnevi"yi ve dolayısıyla Mevlana'yı ilkokul çağlarımda, dedemin başucu kitapları arasında tanıdım...
Babam için de "Okumak" bir hayat tarzıydı.
Ankara'dan İstanbul'a karayoluyla gelirken 1964'te bir trafik kazasında hayatını kaybeden babamın üzerindeki eşyaları polisler bana vermişlerdi.
Ceketinin iki cebinde birer tane, otomobilde oturduğu koltukta da bir kitap daha varmış.
Bu kitaplardan birinin İsaac Deutscher'in "Kremlin Ohne Stalin" (Stalinsiz Kremlin) olduğunu hâlâ hatırlarım.
Bir yakınım, annemin ölümü ertesinde Sabah'ta yazdığım 21 Mart 1995 tarihli yazımı kesip saklamış.
Köşe yazısının içeriği
Geçenlerde bana bu yazımı getirdi.
Unutmuşum annem için yazdıklarımı.
Bu yazıda annemin okuduğu ve bana da sevdirdiği yazarlardan söz etmişim.
Andre Maurois'in "İklimler"ini anlatmışım.
"Refik Halit Karay'ın Somerset Maugham'dan daha iyi bir romancı olduğunu annem anlattı ilk kez bana" demişim ve şöyle noktalamışım yazıyı:
- Şimdiki çocuklar da anneleri ile Graham Green'i veya Louis Bromfield'i konuşsalar...
"Gazete okuru" olarak da profesyonel sayılabilecek düzeyde deneyim sahibiyim.
Okumayı öğrendiğim 5 yaşımdan beri gazete okumadan geçmiş bir günüm yok.
Uzak coğrafyalarda, dillerini bilmediğim ülkelerdeyken de o ülkelerin yerel dillerdeki gazetelerini alır ve en azından manşetleri anlamaya çalışırım.
Türk yazılı basınının son 60 yıldaki bütün ürünlerini okumaya çalıştım.
Köşe yazılarını okurken, iki öğenin varlığını aradığımı gördüm.
1- Bu yazı bana bilgi veriyor mu?
2- Bu yazıda farklı bir bakış açısı var mı?
Boşluk doğuran durumlar
Bizim köşe yazarlığının piri sayılabilecek Ahmet Mithat Efendi'de "Bilgi" vermenin ne kadar sınırsız olabileceğini gördüm.
Yaşları benden çok büyük olan köşe yazarlarının okurları olmaktan öteye onlarla arkadaşlık ve sütun komşuluğu kurdum.
Babamın arkadaşları olan Burhan Felek, Nadir Nadi, Çetin Altan, İlhan Selçuk gibi yazarlar, benim de arkadaşlarım oldular.
Her gün yazan ve kendini okutmayı başaran köşe yazarı olmanın zorluklarını bilen gazete okurlarındanım.
Ve bağımlı bir gazete okurunun her sabah gazetede gördüğü bir yazarı bulamamasının ne tür bir boşluk yarattığını da son birkaç gündür Yeni Şafak'ta Fehmi Koru'yu bulamamam dolayısıyla yaşıyorum.
Biraz önce de köşe yazılarında iki öğenin varlığını aradığımı yazmıştım.
1- Bu yazı bana bilgi veriyor mu?
2- Bu yazıda farklı bir bakış açısı var mı?
Çok uzun sürmemeli
Fehmi Koru'nun (ve Taha Kıvanç'ın) yazılarında bu iki öğe de fazlasıyla bulunmakta.
Onun bazı savlarına karşı olsanız da, onun yazılarını okumanız sizin bilgi ve düşünce dünyanıza katkıda bulunur.
Bitmez tükenmez enerji ile "Kuşku" nun hiç eksik olmadığı arayışını her gün biz okurlarına yansıtır.
Dileğim şu...
Fehmi Koru'nun benim gibi okurlarıyla birlikteliğine verdiği ara çok uzun sürmemeli.
Köşe yazarları ile okurlarını ölümden başka hiçbir şey ayıramamalı.