Bir bankaya kredi almak için başvursanız, size alacağınız krediyi nasıl geri ödeyeceğiniz sorulur.
Geliriniz ve teminat olarak göstereceğiniz taşınmazların listesi ya da kefilinizin kim olacağı öğrenilmek istenir.
Siz bankanın yetkilisine şöyle bir cevap verebilir misiniz?
-Benim adım Kemal... Başka bir teminata gerek var mı?
Türkiye siyasetin vaatler âleminin gerçeklerin dünyasına oturtulması sürecinde ciddi deneyimlere sahip oldu.
Bu deneyimlerin vardığı noktayı rahmetli Adnan Kahveci şöyle formüle etmişti:
- Her siyasetçi vaat olarak seslendireceği cümlenin mali yükünü hesap ettikten sonra konuşmalıdır.
Ne yazık ki yaşananlar ve kazanımlar 1990'lı yıllarda unutuldu.
Sosyal güvenlik sistemini iflas ettiren "Erken emeklilik" buna bir örnektir.
Siyasi vaatler
Bir başka gerçek de şu olabilir...
Sadece ekonomide değil siyasi içerikli vaatlerde de "Maliyet" hesabı yapılmalıdır.
Şu anda iki kez seçim kazanarak iktidar olan AK Parti'nin 2000'li yılların başında tabanına iki ana vaadi vardı.
- İmam Hatip mezunları üniversiteye girişte diğer lise mezunları ile eşit konumda olacaklar.
- Başı örtülü genç kızlar üniversiteye girişte başı açık genç kızlarla aynı konumda bulunacak.
Türkiye'nin siyasi gerçekleri sonucu, bu iki ana vaadin gerçekleşmesi sürekli ertelendi.
AK Parti Türkiye'nin yakın tarihinde görülmemiş ölçüde sivilleşme ve demokratikleşme atılımları yaptı. Ama bu iki vaadin gerçekleşmesi sürekli ertelendi.
Az kalsın kapatılıyordu
Başörtüsüne özgürlük getiren Anayasa değişikliği iptal edilirken, AK Parti de kapatılmanın eşiğinden döndü.
Şimdi de gündemde Kürt siyasetçilerin bir dizi radikal anayasal ve yapısal değişikliği gerektiren "Demokratik Özerklik Modeli" bildirimleri var.
"Kürt Realitesi"nin bir öğesi PKK bölücü terörüne dayalıyken, son açılımlarla siyasi temsil hakkına kavuşan Kürt seçmenlere siyasetçilerinin vaatleri bölücü terörün amaçladığı hedefleri bile aşan içerikte.
Seçmenin çoğunluğunun oyları ile tek başına iktidar olan AK Parti bile ülkenin siyasi gerçekleri ile vaatlerini sürekli ertelerken, bölücü terörün varlığına dayalı kuşkulu konuma sahip Kürt siyasetçilerin bu gerçekleri yok saymaları, "Benim adım Kemal, ben parayı bulurum" söylemi kadar gerçek ötesi değil midir?
Aslında demokratikleşme ve her çeşit vesayetten arındırılmış siyaset "Kürt Realitesi" ni de Cumhuriyet tarihinde görülmemiş ölçüdeki açılımlara konu etti.
Rutin dışı işler yargı önünde
Kürt seçmenlerin kendi partileriyle siyasi temsil hakkını elde etmeleri, Kürtçenin yasak dil olmaktan çıkması, "Devletin rutin dışı işleri" olarak nitelenen cuntacılığın ve faili meçhul cinayetlerin üzerine gidilmesi, Güneydoğu'ya da nefes aldırdı.
Üstelik bunlar PKK bölücü terörü eylemlerini sürdürürken yapıldı.
Bütün engellemelere ve tepkilere rağmen "Kürt Sorunu"na askeri çözüm dışındaki almaşıklar getirildi.
Tabii ki siyasete konu olan her konu konuşulmalı ve tartışılmalıdır.
"Şiddet" veya "Terör" devrede olmadığı zaman "Ayrılıkçılık" da gelişmiş demokrasilerde siyasal bir söylemdir neticede.
Ama ne yazık ki "Kürt Realitesi"nin bir öğesi hâlâ PKK terörüdür.
Bu bakımdan Kürt seçmenleri temsil eden siyasetçilerin öncelikleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel yapısını hedef alan vaatleri seslendirmekten önce, PKK'nın yok edilmesi olmalıdır.
Gerçekler ortada... Bölücü terör var oldukça "Genelkurmay'ın sesi" kamuoyunda "PKK'nın sesi"nden daha ağırlıklı yankılanıyor.