Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Dış siyasette üslup iç siyasettekinden farklı olmalıdır

Gerek iç gerekse dış siyasette icraat kadar bu icraatın sunumu ve anlatım biçimi de önemlidir.
Ancak bu sunum ve üslup dış siyasette daha da önemlidir.
Örneği bugünkü Türk dış siyasetinden verebiliriz.
Bir kıdemli diplomatın söylemi ile "Türkiye ilk kez kendine özgü bir dış siyasete sahip olmuştur."
Yani önceden bilinen ve kemikleşmiş pozisyonları tekrarlamak yerine, bölgenin ve dünyanın yeni koşullarına uyarlı, dost ülkeler çemberini genişleten bir siyaset oluşturulmaktadır.
Alışılmış dış siyasetimizde, diplomatlarımızın dış forumlarda ne söyleyecekleri ve nasıl davranacakları önceden bilinirdi.
İttifakımızın patronu ABD'den gelen her teklife destek verilirdi.
Sadece Kıbrıs ve Ermeni iddiaları konusunda katı pozisyonlarımız vardı.
Bunlar uluslararası forumlarda seslendirilince, diplomatlarımız bu pozisyonlarımızı belirtir ve gerekli tepkileri koyarlardı.
Şimdi durum farklı.

Yeni dönem

Bu yeni süreç galiba Irak'a Amerikan müdahalesinin Türkiye üzerinden yapılması projesinin TBMM'de reddedilmesiyle başladı.
Son olarak da İran'a karşı Amerika'nın global boyutta baskı uygulama projesine Türkiye'nin direnmesi ile yeni bir noktaya gelindi.
Yeni dış siyasetin ekonomi alanındaki gelişmeleri de olumlu etkilediği görülmekte.
Gerek Çin ve Rusya gibi büyük ekonomilerle, gerek Suriye gibi komşularla, gerekse Afrika ülkeleri ile ticarette önemli artışlar var.
Yansımalar dış ticaret rakamlarında görülüyor.
Türkiye'nin ticari ilişkilerini geliştirdiği ülkelerin sayısı giderek artmaktadır.
Yakın zamana kadar hiç hesaba alınmayan ülkeler, şimdi Türkiye ile ticaret ortağı konumuna girmekteler.
Bunlar yadsınması mümkün olmayan olumlu gelişmeler.
Ancak bu noktada bazı hatalı davranışların da düzeltilmesi gerekiyor.

Dostluk ve ambargo
Örneğin İran'la dostça komşuluk ilişkilerini geliştirmek ile, bunu bir anti-Amerikan gösteriye dönüştürmek farklı şeylerdir.
Çünkü neticede ABD İran'a karşı tutumunu Birleşmiş Milletler'e de benimsetmiş ve bir ambargo kararı çıkartmayı başarmıştır.
Bu kararı bizimle birlikte İran'a destek veren Brezilya da kabul etmiştir.
Uluslararası hukuka saygılı olmayı benimsemesi ile bilinen Türkiye'nin, bu ambargonun koşullarına uyması kaçınılmaz bir gerektir.
Bunu yakın geçmişte unutan Erbakan hükümeti, o dönemde BM ambargosuna konu olan Libya ile yakınlaşma siyaseti izlemiş, Erbakan Kaddafi'nin çadırındaki unutulmayan birlikteliği yaşamıştır.
Bu olay 28 Şubat post-modern darbesini kıvılcımlamış, dış kaynakların da desteği ile koalisyonun çöküş sürecine girilmiştir.

Sunumun önemi

Bir başka örnek de her açıdan haklı ve mağdur olduğumuz "Mavi Marmara trajedisi" ni, bir başka zemine ve sürece taşımaktan verilebilir.
Bu trajediyi İsrail ve Amerika ile kan davasına dönüştürmekten kaçınmamız gerekiyor.
Veya Avrupa Birliği'nin Güney Kore ile ticaret anlaşması yapmasını ve Türkiye'nin bu anlaşma dışında tutulmasını bahane edip "Biz de Gümrük Birliği'nden çıkarız" benzeri bir tepkisel siyaset izlemeyi düşünürsek, gelişen dış ticaretimizin temel direklerinden birini kendi elimizle sabote etmiş oluruz.
İcraat ve siyaset üretimi kadar bunların sunumu da önemlidir özetle.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA