İsmet İnönü'nün "Herkesin istikbal olarak gördüğü benim için mazidir" sözünü söyleyebilecek siyasetçi sayısı artıyor.
Bu listedeki en güncel isim de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.
Siyasette ulaşılabilecek zirveler nelerdir?
Milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık ve nihayet cumhurbaşkanlığı.
Yaşadığımız yıllarda "Herkesin istikbal olarak gördüğü benim için mazidir" diyebilecek isimleri sıralarken Süleyman Demirel'i ve Turgut Özal'ı verebilirdik.
Şimdi bu listede Abdullah Gül de var.
Abdullah Gül bu listeye girmenin de aşılması gerektiğini vurgulayan bir siyasetçi portresini yansıtmakta.
Bunu "Ezberleri bozarak" gerçekleştiriyor.
TBMM'nin yeni çalışma döneminin açılış konuşmasını yaparken, ezberleri bozmanın somut örneklerini verdi Gül.
Bu sadece benim gözlemim değil.
Mehmet Ali Birand da, dün Posta'daki yazısında bunu şöyle vurgulamıştı:
Resmi ideolojinin ezberi "
Gül'ün söylediklerini ben 'resmi ideolojinin ezberini bozdu' diye niteledim. Herkes oradaydı. Askerinden yargıya, politikacısından en üst düzey bürokratlara kadar, devletin tepesinin gözüne sokarak konuştu. Türkiye'nin önünü açan, çözüm yolları gösteren bir yaklaşımla karşımıza çıktı. Kürt Sorunu'nda bence en doğru saptamayı yaptı ve PKK terörü ile Kürt Sorunu'nun birbirinden ayrılması gerektiğine dikkat çekti. Yargıdaki tutuklama hastalığını vurgulaması, barajın düşürülmesini istemesi, daha çoğulcu, daha demokratik bir Türkiye'yi işaret ediyordu. Gül, her geçen gün Çankaya'yı çok daha iyi dolduruyor. Bir Akil Adam konumuna oturuyor."
Ben de Birand'la aynı görüşteyim.
Gül konuşurken not ettiğim şu cümlesi bile, onun üstlendiği misyonun bir yansımasıydı:
"Bugün geldiğimiz noktada demokratik sistemin kendini yenilemesi ve vizyonun küresel standartlara yükseltilebilmesi için, siyasetçilere çok önemli bir görev daha var. Bu görev, siyaset dilinin yenilenmesi görevidir"
Demirtaş'ın değerlendirmesi
Sistemin (veya rejimin) en dışında görünen BDP'nin Genel Başkanı Demirtaş'ın bile Gül'ün konuşmasını "Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanları tarafından bugüne kadar yapılmış en cesur konuşma" olarak değerlendirmesi de herhalde not edilmesi gereken bir durumdur.
Demirtaş, konuşmanın beklentileri tamamen karşılamadığını söylese de, Gül'ün konuşmasını şöyle değerlendirdi:
"Yeni bir Anayasa, Kürt sorununun muhataplarıyla demokratik bir zeminde çözümü, yeni Anayasa'nın geciktirilmemesi... Bunlar hükümete verilmiş mesajlardır. Seçim barajı özellikle... İktidar bu mesajları doğru algılarsa olumlu bir sonuç elde edilmiş olur."
Özetle Türkiye'de siyaset mesleğine girecek genç kuşaklar için Abdullah Gül örnek alınacak bir portredir.
Onun TBMM'deki konuşması da günlük haber akışı içinde unutulmaya bırakılmayacak kadar önemliydi.
Yargıdaki gecikmeler
Bazı satırbaşlarını aktararak bu konuşmayı yeniden hatırlayalım:
"- Sorunların çözümünü ertelersek gelecek nesillere çok daha çetrefilli sorun yumağı bırakırız. Cumhurbaşkanı olarak, konuyu tüm arka planıyla bilen biri olarak konuşuyorum. Bu sorunu büyük bir kararlılık ile biz çözmeliyiz... Uzlaşmanın yolunun zorlamadan geçtiğine de artık inanmalıyız.
- Demokrasilerde çoğunluğun yönetim yetkisinin sınırsız olmadığı gerçektir. Modern demokrasiler aynı zamanda çoğunluğun iktidarının temel hak ve hürriyetleri korumak amacıyla sınırlandırıldığı, daha da önemlisi, iktidar kavramının da bu bilinçle tanımlandığı Anayasal demokrasilerdir.
- Yargılama sürecindeki gecikmenin sebebi ne olursa olsun tutukluluğun fiili bir mahkûmiyet durumuna dönüştürülmemesi gerekir. Bu tür aksaklıkların düzeltilmesi ve geç tecelli eden adaletin adaletsizlikten farklı olmadığı anlayışı ile gerekli yasal düzenlemelerin en kısa zamanda hayata geçirilmesi büyük önem taşımaktadır."