Tırmanan şiddet eylemlerine ilişkin olarak hepimizin aklını kurcalayan derin kuşkular yok mu?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Çankaya Köşkü'nde SHP Genel Başkanı Hüseyin Ergün'le görüşürken, Tokat'taki hain baskında şehit olan yedi askerimize ilişkin değerlendirmesini hatırlayın:
- Ne zaman sorunun demokratik yollardan çözümü gündeme gelse bu tür provokasyonlar oluyor, dedi Cumhurbaşkanı Gül...
Başbakan Erdoğan'ın Washington'da bir düşünce kuruluşunun (Alman Marshall Fonu) toplantısındaki konuşmasını da belki gözden kaçırmışsınızdır.
Erdoğan'ın bu konuşmasındaki bazı satır başlarını hatırlatayım.
- Sadece bizim iktidarımız döneminde şahit olduğumuz provokasyonlar bile, hukuk dışı örgütlenmelerin değişimin önünde nasıl bir engel teşkil ettiğini çok net olarak ortaya koymuştur.
- Eğer sorunlar zamana yayılmışsa, eğer sorunlar kördüğüm olmuşsa, bundan beslenen, bundan nemalanan, bunu istismar ederek kendisine ikbal sağlayan çevreler de oluşuyor.
- Dolayısıyla, siz herhangi bir sorunu çözmeye yeltendiğiniz anda bu çevreler, yani çeteler, mafyatik örgütlenmeler çeşitli taktiklerle ve tehditlerle karşınıza çıkıyor. Biz 7 yılda bunların tamamını yaşadık. Hâlâ da yaşıyoruz.
Gün yüzüne ne çıktı ki?
- Türkiye'deki hukuk dışı örgütlenmeye ilişkin konu, şu anda yargı aşamasındadır. Benim bu konunun ayrıntılarına girmem zaten doğru olmaz. Ancak, ortaya çıkan iddianameler, iddialar, kirli ilişkiler, kirli senaryolar, çirkin planlar, Türkiye'nin geçmişte ne büyük bir tehdit altında olduğunu ortaya koymaya yetecek kadar malzemeyi gün yüzüne çıkarmıştır.
Ya Eser Karakaş'ın Star'da sıraladığı varsayımlar gerçekle de uyuşuyorlarsa?
Karakaş'ın yazısından alıntı yaparak hatırlatalım bu varsayımları:
- Türkiye'nin en önemli sorunlarının başında Kürt meselesi geliyor; bu konuda az çok bir mutabakat var. Bu sorunun çözümü konusunda 1993 senesinde bir noktaya gelindi, gelinmiş gibi oldu ama yanılmıyorsam TBMM'de af konusunun görüşüleceği gün Bingöl'de 33 yeni terhis olmuş erimiz haince şehit edildiler. Bu 33 askeri kimin nasıl ve hangi gerekçelerle öldürdüğünü bugün dahi çok net bilemiyoruz. Açılan soruşturmaların sonuçları zaten kamuoyuyla pek paylaşılmıyor.
Bingöl'den Tokat'a
- Ucuna çok yaklaşılan bir süreç o gün Bingöl'de durduruldu. Arkasından nelerin yaşandığını, Türkiye'nin nelere maruz kaldığını hatırlatmaya bilmem gerek var mı? 33 erimizin 1993 senesinde savunmasız bir biçimde birilerinin, mesela varsayalım PKK-Ergenekon ortaklığının önüne atılmasının hesabını maalesef soramadık.
- O gün milletçe çok büyük bir hatanın, ihmalin, sorumsuzluğun altına imza attık.
Birileri hepimizi aptal yerine koydu. Aradan 16 sene geçti. Bu arada da, Türk, Kürt binlerce gencimizi yitirdik; birileri de bu süreçten büyük kazançlar elde ettiler.
150 yıl daha mı?
- Bugün yine bir çözümün, üstelik daha kapsamlı, ulusal ve uluslararası desteği daha güçlü bir çözümün arifesindeyiz; dünya 1993 dünyasından çok farklı. Ve işte tam da bu konjonktürde Tokat'ta, evet Tokat'ta, MHP'nin güçlü olduğu, Alevi nüfusun yoğun olduğu bir yerde birileri haince yeni bir pusu daha kurdular ve yedi askerimizi daha şehit ettiler.
Hepimizin aklını kurcalayan kuşkular, ülkenin Cumhurbaşkanı'nda da, Başbakan'ında da, aydınında da var.
Ne dersiniz?
Bunca istihbarat kurumuna sahip olan "Devlet" in bu kuşkuları gidermekle görevli olması gerekmiyor mu?
Yoksa hâlâ "Abdülaziz intihar mı etti yoksa öldürüldü mü"yü tartıştığımız gibi, 150 yıl sonra da "Tokat'ta ne oldu"yu mu tartışacağız...