Gerek ıslak imzalı belge , gerekse asker- siyaset ilişkileri üzerinde Başbakan Erdoğan'ın nasıl davranması gerektiğini yazıp çizenlere bakarken, şair Hafız ile Timur arasında geçtiği söylenilen olayı hatırlıyorum.
Timur'un imparatorluğunun sınırlarını olabildiğine genişlettiği dönemde, Hafız bir gazel yazar.
Bu gazelin bir beytinde şöyle der:
"O Şirazlı Türk (güzel) bize iltifat eder, gönlümüzü alır, aşkımızı kabul eylerse
Onun siyah benine Semerkand'i de bağışlarız, Buhara'yı da"
O dili bilenler için beytin Farsçasını da hatırlatalım.
"Eger ân Turkî-i Şîrâzî be-deş âred dil-i mârâ
Be-hâl-e hindûyeş bahşem Semerkand û Buhârârâ"
Hikâye edildiğine göre Timur Hafız'ın kenti Şiraz'ı fethedince şairi huzuruna getirtir ve bağırarak azarlar, -
Semerkand ve Buhara gibi gözbebeğimiz iki kentimizi bir güzelin kara benine nasıl feda edersin be adam?
Hafız üzerindeki yırtık pırtık giysileri işaret eder ve Timur'u şöyle cevaplar.
-Zaten vere vere bu hale düştüm sultanım!
Bekâra karı boşamak...
Bugüne gelirsek.
Kurduğu parti aynı yıl içinde tek başına iktidar olan, cezaevinden Başbakanlığa gelen Erdoğan'ın son yedi yıl içinde verdiği mücadeleyi bir düşünün.
Darbe girişimleri, AK Parti için kapatılma davası, Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesine dayanan ve içinde e-muhtıraların da yer aldığı gelişmeler, Ergenekon Davası, Şemdinli olayı, v.b.
Islak imzalı belge bu süreçteki gelişmelerin sadece sonuncusu.
Erdoğan bu konuda izleyeceği yolu ve tutumunu dünkü AK Parti Grup toplantısında açıkladı.
Hatırlayalım isterseniz...
-Geçtiğimiz aylarda partimize yönelik kirli senaryoları içeren bir belge ortaya çıktı. Ben o zamanki grup toplantımızda da ifade ettim: "Gerçekse de vahim, sahteyse de vahim" dedim. Bu kötü. Bu belgenin peşini bırakmayacağımızı, hukuk ve demokrasi çerçevesinde bu işi takip edeceğimizi ifade ettim. Sabırlı olmamız gerektiğini, konunun hukuka intikal ettiğini, sonucu beklememiz gerektiğini söyledim.
-Nitekim, hukuk işliyor. Partimle ilgili hazırlanmış olan böyle bir rapor karşısında sessiz kalmamız, hiçbir şey söylemememiz, hele hele bu ülkede kahir ekseriyetle parlamentonun yüzde 65'ini bu millet size verecek, siz sessiz kalacaksınız, böyle bir şey düşünülebilir mi?
-Tabii ki biz hukuka yüklendik. Farklı yerlerde bir arayışa girmedik. Ve gerçeklerin gün yüzüne çıkması için adeta bir yoğun çalışma ve adaletin işlediğini görüyoruz ve bütün kurumlarımız hukuka yardımcı olarak savcı ve hakimlerimizin işlerini kolaylaştıracak şekilde sürece katkı verdi, destek verdiler.
Hukuka güvenmek
-Hiçbir şeyin üzeri örtülmüyor, örtülemez de... Hiçbir şey karanlıkta kalmıyor kalmayacak da... Bunu böyle bilelim. Ancak bu süreçte gerek hukuk sisteminin gerek kurumlarımızın bir hedef haline getirilmesini, acımasızca eleştirilmesini de son derece mahzurlu gördüğümü ifade etmek durumundayım.
-Hukuki süreç işlerken, bir kaç zanlı üzerinden ülkemizin köklü kurumlarının, ülkemizin hukuk sisteminin yıpratılması asla doğru değildir. Hukuka da demokrasiye de ülkemize ve milletimize de bunlar yarar sağlamaz. Biz, suç sabit olmadıkça, sen suçlusun deme hakkına sahip değiliz. Hani büyüklerimizin ifade ettiği gibi, "beraati zimmet asıldır". Biz böyle hareket ederiz.
Bu açıklamaları dinledikten sonra "Ben olsaydım asardım, keserdim, sürerdim" diye akıl öğretenleri Şair Hafız'a benzetiyorum açıkçası.
Bunların "Ben iki kez seçim kazanır mıydım, bunca badireyi kazasız atlatabilir miydim, devlet sorumluluğunu taşırken sadece duygularımla hareket eder miydim" diye de düşünmeleri gerekmez mi?