Bilişim alanında dev olmuş dünya çapındaki bir Amerikan şirketinin tepe yöneticisi (CEO'su) ile yaptığımız sohbeti birkaç yıl önce yazmıştım.
Bu sohbetten hiç unutamadığım bölümde, ebeveynlerin okul çağındaki çocuklarına bakış açılarını irdelemişti bu Amerikalı yönetici.
Özetle şöyle demişti:
-Çocuklarımızın ders notlarına bakarız ve hangi derslerde zayıfsa onları takviye etmeye çalışırız. Bu çok büyük bir yanlıştır. Aslında çocuğumuz hangi derslerde başarılı ise, onu o derslerde takviye etmeliyiz. Böyle yapabildiğimiz takdirde belki yarının büyük bir tarihçisinin, belki büyük bir fizikçisinin, belki büyük bir müzisyeninin önünü açmış olabiliriz. Yatkın olmadığı alanlarda onu başarıya zorlamak, onun yatkın olduğu alanlarda körelmesine neden olabilir.
Çarpıcı bir bakış açısıydı bu.
Ama galiba doğruydu da.
Bu bakış açısını ülkeler ve toplumlara da yöneltmeyi denemeliyiz.
Güzelim Türkiye'ye de bu açıdan bakmayı denemeliyiz mesela.
Çünkü Türkiye'nin yani bizlerin, başarılı olduğumuz alanları, nedense görmezden geliriz.
Çok başarılıyız
Siyasi coğrafyaların değiştiği, iç savaşlarda kardeşin kardeşi boğazladığı, Rönesans'ı ve Reformasyon'u gerçekleştiren ülkelerin Faşizm'e, Nazizm'e yataklık ettikleri dönemlerde, biz bütünlüğümüzü, istikrarımızı ve barışı korumayı başardık.
Bütün elverişsizliklere ve geçiş dönemleri yaşamamıza karşın demokrasiyi toplum katında da vazgeçilmez bir hayat tarzı haline getirebildik.
Laiklik, halkının çoğunluğu Müslüman bir ülkenin temel ilkesi oldu.
Olağanüstü bir doğal kaynak sahibi olmamamıza rağmen, kadrolarımızı yetiştirdik, sanayimizi kurduk, her alanda dünya ile rekabet eder hale geldik.
Böyle bir ülke Türkiye...
Şimdi zaman, bu başarılı yanlarımızı daha da geliştirmenin zamanıdır.
Bugüne uyumlu olmak
Çünkü kavramlar da ve hatta gerçekler de değişime uymak, yenilenmek, takviye edilmek zorundadırlar.
Deniz Ülke Arıboğan bu tabloyu dünkü Akşam'da çok doğru belirlemişti:
-19'uncu ve 20'nci yüzyıllar boyunca 'ulus' kimliklerinin altında toplaşan insan toplulukları, yeni liberal rüzgârların da etkisiyle kendilerini etnik, mezhepsel kimlikleri ile tanımlar hale geldiler. Ulus-devletlerin formatı değişti, ideolojik bloklaşmalar yıkıldı ve yeni düzende eski kavramlar sorunlu hale geldi.
-Şimdiki sıkıntılar eski düzenin hatalı olmasından kaynaklanmıyor yanlış anlamayın. O zamanın ruhu onu gerektiriyordu, şimdiki zamanın ruhu ise adaptasyon gücüne ihtiyaç duyuyor. Neyin neden kaynaklandığını bilmek ve ona göre önlem almak durumundayız. Hedefimiz devletin bölünmez bütünlüğünü mü korumaktır? Yoksa 'devletin bölünmez bütünlüğünü mutlaka 20. yüzyılın formatları içerisinde mi korumaktır?
Aslında her alandaki arayışların ve açılımların kaçınılmaz olduğu bir dönem bu. "Kürt Sorunu" bu alanlardan sadece bir tanesinin konusudur.
Kendimize güvenmeliyiz.
"Sakın bunları yapmayalım" diye negatife dönük ve geçmişe takıntılı listelerle kırmızı alanlar belirlemek yerine, "Neler yapmalıyız" sorusuna cevap aramalıyız.
Tarhan Erdim'in listesi
Mesela "Kürt Sorunu"na dönük olarak alternatif bir "Neler yapmalıyız" listesinin içeriğini dün Tarhan Erdem Radikal'de şöyle sıralamıştı:
1-Yönetim sistemi, yerinden yönetim ilkesine uyularak değiştirilmelidir.
2- İnsan hakları, demokratik yaşam ve yargıda, AB ilke ve kuralları kabul edilmeli ve uygulanmasını genişletmek için projeler geliştirilmelidir
3- Anadil üzerindeki dolaylı ve dolaysız baskılar kaldırılmalıdır,
4- Anadilde öğretim ve eğitim politikaları belirlenmeli ve uygulanmalıdır,
5- Kimlikler ve kültürler üzerindeki dolaylı ve dolaysız baskılar kaldırılmalıdır,
6- Bölgesel gelir farklılıklarını azaltma projeleri uygulanmalıdır,
7- 30 yıl süren çatışmalar ve hukuk dışı ilişkilerin yarattığı rahatsızlıkların tedavisi için projeler geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
Tarhan Erdem'in bu listenin altındaki uyarı notu da şöyleydi :
-Bu maddelerin altına yazılacak öneriler içinde bugünkü yasalarımızla gerçekleştirilebilir olanlar vardır; ancak mevcut Anayasa'yla bu başlıkların kapanması yani tamamlanmaları olası değildir.